Madonna, yani eski İtalyanca ma donna ya da mia donna, İngilizce’de my lady, Fransızca’da ise madam’a karşılık geliyor. Ancak Latince domus, yani ev’den türeyen domina kökünden gelen donna, hanım veya evin sahibesi, ev işlerinin sahibi kadın olarak da çevrilebiliyor.
Bu açıdan bakıldığında Madonna, aslında domestik bir kadın portresini işaret ediyor. Madonna aynı zamanda İtalyan ressam Olivuccio di Ciccarello’nun 1400 tarihli “The Madonna of Humility with the Temptation of Eve” adlı tablosundan itibaren 1984’de bildiğimiz pop yıldızı Madonna’nın hızlı yükselişine değin, yüzyıllar boyu Bakire Meryem olarak anılmış ve hatta kucağında Hz. İsa’yı emzirirken de resmedilmiştir.
Madonna, Sigmund Freud’un sağ salim zamanlarında, Bakire Meryem’in bir diğer adıyken, elbette anneliğin ve bakireliğin, ya da kimilerince saflığın da bir sembolüydü. Freud ise bildiğiniz üzere danışanlarını ayrıntılı bir biçimde gözler ve bu gözlem sonucunda teşhis, tanı ve belki de teoriye ulaşırdı. Bir grup erkek danışanın duygu durumları, davranışları ve değerleri arasındaki çelişkiyi gören Freud, gözlemlerine dayanarak Madonna fahişe sendromunu ortaya attı.
Freud’un notlarına göre heteroseksüel erkek danışanlarının bir kısmı, cinsel olarak epey arzuladıkları kadınlara saygı duymuyorlardı. Çünkü bu erkeklerin gözünde cinselliğiyle var olan bir kadın, kendisinin saygı, ilgi ve elbette romantik ve duygusal sevgisini hak edecek kadar pür-i pak bir kadın değildi.
Kısacası cinsel çekim duydukları bu kadınlar, yalnızca eğlendikleri ve hatta nesneleştirdikleri kadınlar iken, evlenilecek kadınlar başkaydı. Ama o da ne? İşte bu erkekler, evlendikleri kadınlara karşı ya çok az cinsel bir ilgi duyuyorlar ya da hiç oralı bile olmuyorlardı.
Cinsel ihtiyaç ve arzularının tatmini için o aşağıladığı özgür ve erotik kadınların yolunu gözleyen erkeklerin havsalası, Freud’un iddiasına göre, yalnızca iki tür kadın alıyordu: Madonna ve fahişe.
Kendi zihninde fahişe olarak kodladığı kadınlara cinsel arzu ve çekim duyan ve yatakta “biz” olmak için uğraşan erkek, ne hikmetse yatak dışındaki bir mekanda aynı kadınla biz olmanın düşüncesinden dahi rahatsız oluyor.
Fakat evdeki Madonna da içindeki cinsel arzuyu doyurmuyor. Zira o bir Madonna, kutsal bakire, albeni yoksunu domestik bir kadın. Ancak hatırlarsanız kilise tasvirlerinde İsa, her zaman Meryem’in, Madonna’nın kucağındaydı. Ona saygı duymak zorundaydı çünkü ona bağımlıydı. Çünkü o evin sahibesiydi, annesiydi. Madonna bir anlamda güven, sıcaklık ve huzur demekti.
Çocuklularında annesiyle babasının seks yapmadığını düşünürler. Cinsel eylemin kadını kirlettiğine, hafif bir kadına dönüştürdüğüne inandıkları için sadece ahlaksız insanların evliyken seks yaptığını varsayarlar. Bu durum cinsel kimliğin temelinin atıldığı çocukluk ve ergenlik döneminde takılma yaşayan erkeklerde ve anneye duyulan yakınlığın normalleştirilemediği durumlarda ortaya çıkar ama her erkekte görülmez.
Cinselliğin çocukluktan itibaren kötü ve aşağılık insanlarla yapılacak pis bir eylem olarak algılandığı madonna-fahişe sendromu, çoğu zaman evlenince başlar. Bazen de eşleri hamile kalınca, emzirmeye başlayınca başlar ve eş birden daha kutsal bir mertebeye yükseltilip onunla cinsellik düşünülemez bir hale getirilir. Sevilen ve değer verilen kadınla seks yapılamayacağı düşünülür. "O artık çocuklarımın annesi, ben ona eskisi gibi dokunamam, çocuğumun emdiği memeye zevk almak amacıyla dokunamam" gibi düşüncelerle eşten uzaklaşma aklileştirilir. Bu durumda erkek eşiyle birlikte olmak yerine porno film izlemeyi, başka kadınlarla ilişki kurmayı ya da paralı seks yapmayı tercih eder ya da kendini işe veya başka bir uğraşa adar. Bir tarafta evliliğinin, eşinin saflığını ve temizliğini muhafaza ettiği, diğer tarafta da kirli ve yasak cinsel fantezilerini hayata geçirdiği başka bir hayat kurar
Madonna fahişe sendromundan muzdarip kimseler için kadınlar ya ahlak timsali azize olabilirler ya da yozlaşmış bir fahişe olabilirler. Ve bir kadın asla hem azize hem fahişe olamaz. Cinselliği kendisinin apaçık arzu duyduğu kadınlar için ahlaksız olarak addedip kendinde sonuna kadar hak görenler, kadınlara karşı mizojinist ve toksik tavırlarını terk etmeyi aklından bile geçirmeyenler, ancak sırf bu tavırlar yüzünden kendi içinde bölünenler, yüzyıl kadar öncesinde kavramsallaşmış olsa da gerçeklikleri bugün halen sürüp gidiyor.
Zira bilim ve teknolojide ne kadar gelişme yaşanırsa yaşansın, konu ilişkiler ve cinsellik olunca bazı şeyler hiç değişmiyor. Kendi içinde anlamsız bir savaş veren, bu yüzden karakterlerinin derinlerinde yatan çelişkinin yumağını çözmeye muktedir olmayanlar, biriken öfkelerini her fırsatta slut-shaming yaparak dışarıya kusabiliyor...
Bu açıdan bakıldığında Madonna, aslında domestik bir kadın portresini işaret ediyor. Madonna aynı zamanda İtalyan ressam Olivuccio di Ciccarello’nun 1400 tarihli “The Madonna of Humility with the Temptation of Eve” adlı tablosundan itibaren 1984’de bildiğimiz pop yıldızı Madonna’nın hızlı yükselişine değin, yüzyıllar boyu Bakire Meryem olarak anılmış ve hatta kucağında Hz. İsa’yı emzirirken de resmedilmiştir.
Madonna, Sigmund Freud’un sağ salim zamanlarında, Bakire Meryem’in bir diğer adıyken, elbette anneliğin ve bakireliğin, ya da kimilerince saflığın da bir sembolüydü. Freud ise bildiğiniz üzere danışanlarını ayrıntılı bir biçimde gözler ve bu gözlem sonucunda teşhis, tanı ve belki de teoriye ulaşırdı. Bir grup erkek danışanın duygu durumları, davranışları ve değerleri arasındaki çelişkiyi gören Freud, gözlemlerine dayanarak Madonna fahişe sendromunu ortaya attı.
Freud’un notlarına göre heteroseksüel erkek danışanlarının bir kısmı, cinsel olarak epey arzuladıkları kadınlara saygı duymuyorlardı. Çünkü bu erkeklerin gözünde cinselliğiyle var olan bir kadın, kendisinin saygı, ilgi ve elbette romantik ve duygusal sevgisini hak edecek kadar pür-i pak bir kadın değildi.
Kısacası cinsel çekim duydukları bu kadınlar, yalnızca eğlendikleri ve hatta nesneleştirdikleri kadınlar iken, evlenilecek kadınlar başkaydı. Ama o da ne? İşte bu erkekler, evlendikleri kadınlara karşı ya çok az cinsel bir ilgi duyuyorlar ya da hiç oralı bile olmuyorlardı.
Cinsel ihtiyaç ve arzularının tatmini için o aşağıladığı özgür ve erotik kadınların yolunu gözleyen erkeklerin havsalası, Freud’un iddiasına göre, yalnızca iki tür kadın alıyordu: Madonna ve fahişe.
Kendi zihninde fahişe olarak kodladığı kadınlara cinsel arzu ve çekim duyan ve yatakta “biz” olmak için uğraşan erkek, ne hikmetse yatak dışındaki bir mekanda aynı kadınla biz olmanın düşüncesinden dahi rahatsız oluyor.
Fakat evdeki Madonna da içindeki cinsel arzuyu doyurmuyor. Zira o bir Madonna, kutsal bakire, albeni yoksunu domestik bir kadın. Ancak hatırlarsanız kilise tasvirlerinde İsa, her zaman Meryem’in, Madonna’nın kucağındaydı. Ona saygı duymak zorundaydı çünkü ona bağımlıydı. Çünkü o evin sahibesiydi, annesiydi. Madonna bir anlamda güven, sıcaklık ve huzur demekti.
Çocuklularında annesiyle babasının seks yapmadığını düşünürler. Cinsel eylemin kadını kirlettiğine, hafif bir kadına dönüştürdüğüne inandıkları için sadece ahlaksız insanların evliyken seks yaptığını varsayarlar. Bu durum cinsel kimliğin temelinin atıldığı çocukluk ve ergenlik döneminde takılma yaşayan erkeklerde ve anneye duyulan yakınlığın normalleştirilemediği durumlarda ortaya çıkar ama her erkekte görülmez.
Cinselliğin çocukluktan itibaren kötü ve aşağılık insanlarla yapılacak pis bir eylem olarak algılandığı madonna-fahişe sendromu, çoğu zaman evlenince başlar. Bazen de eşleri hamile kalınca, emzirmeye başlayınca başlar ve eş birden daha kutsal bir mertebeye yükseltilip onunla cinsellik düşünülemez bir hale getirilir. Sevilen ve değer verilen kadınla seks yapılamayacağı düşünülür. "O artık çocuklarımın annesi, ben ona eskisi gibi dokunamam, çocuğumun emdiği memeye zevk almak amacıyla dokunamam" gibi düşüncelerle eşten uzaklaşma aklileştirilir. Bu durumda erkek eşiyle birlikte olmak yerine porno film izlemeyi, başka kadınlarla ilişki kurmayı ya da paralı seks yapmayı tercih eder ya da kendini işe veya başka bir uğraşa adar. Bir tarafta evliliğinin, eşinin saflığını ve temizliğini muhafaza ettiği, diğer tarafta da kirli ve yasak cinsel fantezilerini hayata geçirdiği başka bir hayat kurar
Madonna fahişe sendromundan muzdarip kimseler için kadınlar ya ahlak timsali azize olabilirler ya da yozlaşmış bir fahişe olabilirler. Ve bir kadın asla hem azize hem fahişe olamaz. Cinselliği kendisinin apaçık arzu duyduğu kadınlar için ahlaksız olarak addedip kendinde sonuna kadar hak görenler, kadınlara karşı mizojinist ve toksik tavırlarını terk etmeyi aklından bile geçirmeyenler, ancak sırf bu tavırlar yüzünden kendi içinde bölünenler, yüzyıl kadar öncesinde kavramsallaşmış olsa da gerçeklikleri bugün halen sürüp gidiyor.
Zira bilim ve teknolojide ne kadar gelişme yaşanırsa yaşansın, konu ilişkiler ve cinsellik olunca bazı şeyler hiç değişmiyor. Kendi içinde anlamsız bir savaş veren, bu yüzden karakterlerinin derinlerinde yatan çelişkinin yumağını çözmeye muktedir olmayanlar, biriken öfkelerini her fırsatta slut-shaming yaparak dışarıya kusabiliyor...