Bilim insanları, deniz biyoçeşitliliğine dair anlayışımızı geliştiren ve tanımlanamayan gizemli bir hayvandan yayılan garip bir ‘vızıltı’ sesinin saptandığı yeni araştırmanın bir parçası olarak, Hindistan’ın Goa kıyılarındaki mercan resiflerinde hareketli sualtı yaşamına ait sesleri kaydettiler. Araştırma, Dünya sularında yaşayan vahşi yaşamın ses çeşitliliğini saptamak için kullanılan ve deniz biyologları arasında ‘hidrofon’ adıyla bilinen su altı ses kaydedicilerini kullanmayı da içeren daha geniş bir çalışmanın parçası. Hidrofonlar, su altı akustiğini günler boyunca pasif ve müdahil olmayan bir biçimde kaydetmek yoluyla bilim insanlarının, davranışlarını, hareketlerini ve çevresel değişimler karşısındaki tepkilerini öğrenmek için deniz canlılarını dinlemelerine imkân tanıyabilir.
YÜZLERCE KAYIT ALINDI
Goa’nın barındırdığı zengin resif ekosistemlerini daha derinlemesine anlamak amacıyla, Hindistan Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Konseyi’ne bağlı Ulusal Okyanusbilim Enstitüsü’nden (CSIR-NIO) bir araştırma ekibi, Grande Adası yakınlarındaki bir noktada, yaklaşık 20 metre derinliğe bir hidrofon yerleştirdi. Cihaz, birkaç gün boyunca “sonifer” (ses çıkaran) balık sürülerini, karideslerin yüksek frekanslı seslerini ve bölgenin yakınlarından geçen teknelerin gürültülerini içeren yüzlerce kayıt gerçekleştirdi.
Ulaşılan sonuçlar, bu canlı ekosistem hakkında gelecek Çarşamba ABD’nin Massachusetts eyaletinde bulunan Woods Hole kasabasında gerçekleştirilecek ‘Uluslararası Sessiz Okyanus Deneyi’ toplantısında paylaşılacak olan büyüleyici ayrıntıları ortaya çıkardı.
CSIR-NIO’da deniz bilimci ve araştırmanın ortak yazarı olan Bishwajit Chakraborty, Motherboard dergisine verdiği demeçte, “En uzun süreyle gerçekleştirdiğimiz araştırma, büyük oranda habitatları (çok ışınlı sonar kullanarak zemin pürüzlerini vb.) anlama bağlamında aktif akustik sistemlerini içeriyordu” diyor: “Aktif sonar sistemleri kullanarak, denizde süren yaşama ciddi biçimde etkide bulunan su dünyasına ses sinyallerini ekliyoruz.”
“Pasif akustik kullanımın, yani su altı ses yankılarını kaydetmek amacıyla hidrofon kullanmanın, su altındaki sesleri kaydetmemize ve ortama sualtı organizmalarının yaşam akışını etkileyen herhangi bir ses katmadan çevre hakkında daha fazla bilgi edinmek için çalışmalarımızı gerçekleştirmemize imkân tanıyabileceğini anladık” diye ekliyor.
RESİFTE EN AZ 115 FARKLI TÜR YAŞIYOR
Sualtı akustik manzaraları, ‘plankton’ adı verilen küçük okyanus canlılarıyla beslenen balıkların şarkılarını, bariz biçimde Ay’ın geçirdiği aşamaların döngüleriyle senkronize ettiğini ortaya koydu. Araştırmacılar, makine öğrenim sistemlerinin de yardımıyla, davul balığı, kara çipura, perca balığı ve karidesler dahil olmak üzere, deniz türlerince seslendirilen yüzlerce farklı çağrıyı sahipleriyle eşleştirebildiler.
Chakraborty, “Kolayca erişilebilen aktif bir mercan kayalığı sisteminin mevcudiyeti nedeniyle araştırmamızı Goa’da gerçekleştirdik ve bu alanda araştırma yapmak lojistik açıdan da kolay oldu” diyor: “Bölgenin tarihine ve biyoçeşitliliğe ilişkin yeterince bilgiye sahiptik. Bu alanda çalışan deniz biyologlarının gerçekleştirdiği ilk araştırma, bu bölgede yaklaşık 115 balık türünün yaşıyor olabileceğini düşündürdü. Bu 115 türden 55’i ses çıkaran balıklara ait ve bu balık türlerinden 21 tanesinin ses kayıtları mevcut.”
Ekip, bilinen balık türlerine ek olarak gizemli bir hayvandan yayılan tanımlayamadıkları, fakat Kuzey Carolina kıyılarında kaydedilen bir diğer bilinmeyen koronun sesini andıran garip bir vızıltılı çağrıya kulak misafiri oldu. Chakraborty, “Spektral, zamansal veriler, sesin bir balıktan (biyofoni) yayıldığını düşündüren ses verilerinin yapısal parametrelerini gözler önüne seriyor” diyor: “Buna karşın, arşivdeki ses kayıtlarının bulunduğu merkezi bir deponun var olmaması büyük bir engel yaratıyor ve elimizdeki verilere bakarak balıkların türünü teyit etmemize olanak sunmuyor.”
“Sahibi belirlenemeyen sesler, bizlere akustik ortamın zenginliğine ilişkin kıymetli bilgiler sağlayabilir” diye ekliyor: “Hayvan seslerinin doğası bir tutum ya da davranışa işaret ettiği için, bu sesleri kaydetmemiz ve anlamamız gerekiyor.”
DİĞER EKOLOJİ ARAŞTIRMALARINA KATKI SAĞLAYACAK
Gerçekten de, pek çok hidrofon araştırması, okyanus yankılarına uyum sağlamanın avantajlarından birini taşıyan ve bariz bir kaynağı olmayan bu ilgi çekici seslerin varlığını teyit ediyor. Hawai’i Deniz Biyolojisi Enstitüsü’nde doktora öğrencisi olan Annie Innes-Gold, kaynağı bilinmeyen bu seslerin büyük kısmını bir YouTube kanalında yayınladı.
Bu yolla hidrofonlar, okyanuslardaki aşırı avlanma, plastik kirliliği ve iklim değişikliği gibi deniz ekosistemleri üzerinde süren insan kaynaklı büyük baskıların yaşandığı bir dönemde, özellikle önem taşıyan diğer gözlem yöntemlerinin tespit edemediği olguları ortaya çıkarabilir. ‘Frontiers in Ecology and Evolution’ (Ekoloji ve Evrimde Sınırlar) dergisinde 2022 yılında yayınlanan bir araştırmaya göre, işte bu yüzden bilim insanları değişen okyanusların barındırdığı akustik manzaraları ve yaşamın buradaki güçlüklere nasıl tepki verdiğini takip etmeye yardım edecek bir Küresel Su Altı Biyolojik Sesleri Kütüphanesi oluşturmaya çalışıyorlar.
Araştırma, “Küresel biyoçeşitliliğin büyük oranda azaldığı ve iklimsel değişimden gittikçe daha fazla etkilendiği bir dönemde, potansiyel olarak okyanusta yitip gitmesinden önce mümkün olduğu kadar çok sayıda ses kaynağını kayıt altına almaya ve anlamaya ihtiyacımız var” diyor.
Chakraborty ve meslektaşları bu doğrultuda, bu kıymetli sesleri kaydetmek amacıyla dünyanın her yerine hidrofonlar yerleştirmeye devam etmeyi ve yanı sıra su altı seslerini daha verimli bir yolla inceleyip tanımlayabilen makine öğrenimi yöntemlerini geliştirmeyi umut ediyor.
Chakraborty, ”Akustik izleme, iklim ve su altı yaşam çevresi ile organizmalarının fiziksel ve biyolojik durumuna ilişkin uzun vadeli değişimlere dair daha çok bilgiye ulaşmamızı sağlayacak” diyor: “Mesela, mercan resifleri su altı biyoçeşitliliğinin odağı durumunda olduğu için, resifin ve orada yaşayanların durumunu ve sağlıklı olup olmadığını anlamak için bu alanda akustik araştırmalar yürütmek çok büyük önem taşıyor.
Denizlerde süren yaşam sıcaklık, iklim koşulları ve benzeri değişimlerden doğrudan doğruya etkilenir ve bu durum doğaları gereği (memeliler hariç) büyük oranda ektotermik* olduklarından, vücut ısılarını, ortamın sıcaklığına göre değişen bir şekilde ayarladıkları anlamına gelir. Hâl böyleyken, buna benzer durumlarda, iklimsel değişimlerin onların üzerinde bir etkisi olması gerekir ve bu kaçınılmaz biçimde davranış kalıplarını etkiler. Bu durum, iklimi ve su altı organizmaları üzerindeki etkilerini derinlemesine anlamak istiyorsak bu davranışları ve davranışsal değişimleri incelemeyi son derece zorunlu kılar.”
*Ektotermik; beden ısısını dış ortama göre düzenleyen balık, amfibi, sürüngen gibi soğukkanlı hayvanlar için kullanılan bir terimdir
YÜZLERCE KAYIT ALINDI
Goa’nın barındırdığı zengin resif ekosistemlerini daha derinlemesine anlamak amacıyla, Hindistan Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Konseyi’ne bağlı Ulusal Okyanusbilim Enstitüsü’nden (CSIR-NIO) bir araştırma ekibi, Grande Adası yakınlarındaki bir noktada, yaklaşık 20 metre derinliğe bir hidrofon yerleştirdi. Cihaz, birkaç gün boyunca “sonifer” (ses çıkaran) balık sürülerini, karideslerin yüksek frekanslı seslerini ve bölgenin yakınlarından geçen teknelerin gürültülerini içeren yüzlerce kayıt gerçekleştirdi.
Ulaşılan sonuçlar, bu canlı ekosistem hakkında gelecek Çarşamba ABD’nin Massachusetts eyaletinde bulunan Woods Hole kasabasında gerçekleştirilecek ‘Uluslararası Sessiz Okyanus Deneyi’ toplantısında paylaşılacak olan büyüleyici ayrıntıları ortaya çıkardı.
CSIR-NIO’da deniz bilimci ve araştırmanın ortak yazarı olan Bishwajit Chakraborty, Motherboard dergisine verdiği demeçte, “En uzun süreyle gerçekleştirdiğimiz araştırma, büyük oranda habitatları (çok ışınlı sonar kullanarak zemin pürüzlerini vb.) anlama bağlamında aktif akustik sistemlerini içeriyordu” diyor: “Aktif sonar sistemleri kullanarak, denizde süren yaşama ciddi biçimde etkide bulunan su dünyasına ses sinyallerini ekliyoruz.”
“Pasif akustik kullanımın, yani su altı ses yankılarını kaydetmek amacıyla hidrofon kullanmanın, su altındaki sesleri kaydetmemize ve ortama sualtı organizmalarının yaşam akışını etkileyen herhangi bir ses katmadan çevre hakkında daha fazla bilgi edinmek için çalışmalarımızı gerçekleştirmemize imkân tanıyabileceğini anladık” diye ekliyor.
RESİFTE EN AZ 115 FARKLI TÜR YAŞIYOR
Sualtı akustik manzaraları, ‘plankton’ adı verilen küçük okyanus canlılarıyla beslenen balıkların şarkılarını, bariz biçimde Ay’ın geçirdiği aşamaların döngüleriyle senkronize ettiğini ortaya koydu. Araştırmacılar, makine öğrenim sistemlerinin de yardımıyla, davul balığı, kara çipura, perca balığı ve karidesler dahil olmak üzere, deniz türlerince seslendirilen yüzlerce farklı çağrıyı sahipleriyle eşleştirebildiler.
Chakraborty, “Kolayca erişilebilen aktif bir mercan kayalığı sisteminin mevcudiyeti nedeniyle araştırmamızı Goa’da gerçekleştirdik ve bu alanda araştırma yapmak lojistik açıdan da kolay oldu” diyor: “Bölgenin tarihine ve biyoçeşitliliğe ilişkin yeterince bilgiye sahiptik. Bu alanda çalışan deniz biyologlarının gerçekleştirdiği ilk araştırma, bu bölgede yaklaşık 115 balık türünün yaşıyor olabileceğini düşündürdü. Bu 115 türden 55’i ses çıkaran balıklara ait ve bu balık türlerinden 21 tanesinin ses kayıtları mevcut.”
Ekip, bilinen balık türlerine ek olarak gizemli bir hayvandan yayılan tanımlayamadıkları, fakat Kuzey Carolina kıyılarında kaydedilen bir diğer bilinmeyen koronun sesini andıran garip bir vızıltılı çağrıya kulak misafiri oldu. Chakraborty, “Spektral, zamansal veriler, sesin bir balıktan (biyofoni) yayıldığını düşündüren ses verilerinin yapısal parametrelerini gözler önüne seriyor” diyor: “Buna karşın, arşivdeki ses kayıtlarının bulunduğu merkezi bir deponun var olmaması büyük bir engel yaratıyor ve elimizdeki verilere bakarak balıkların türünü teyit etmemize olanak sunmuyor.”
“Sahibi belirlenemeyen sesler, bizlere akustik ortamın zenginliğine ilişkin kıymetli bilgiler sağlayabilir” diye ekliyor: “Hayvan seslerinin doğası bir tutum ya da davranışa işaret ettiği için, bu sesleri kaydetmemiz ve anlamamız gerekiyor.”
DİĞER EKOLOJİ ARAŞTIRMALARINA KATKI SAĞLAYACAK
Gerçekten de, pek çok hidrofon araştırması, okyanus yankılarına uyum sağlamanın avantajlarından birini taşıyan ve bariz bir kaynağı olmayan bu ilgi çekici seslerin varlığını teyit ediyor. Hawai’i Deniz Biyolojisi Enstitüsü’nde doktora öğrencisi olan Annie Innes-Gold, kaynağı bilinmeyen bu seslerin büyük kısmını bir YouTube kanalında yayınladı.
Bu yolla hidrofonlar, okyanuslardaki aşırı avlanma, plastik kirliliği ve iklim değişikliği gibi deniz ekosistemleri üzerinde süren insan kaynaklı büyük baskıların yaşandığı bir dönemde, özellikle önem taşıyan diğer gözlem yöntemlerinin tespit edemediği olguları ortaya çıkarabilir. ‘Frontiers in Ecology and Evolution’ (Ekoloji ve Evrimde Sınırlar) dergisinde 2022 yılında yayınlanan bir araştırmaya göre, işte bu yüzden bilim insanları değişen okyanusların barındırdığı akustik manzaraları ve yaşamın buradaki güçlüklere nasıl tepki verdiğini takip etmeye yardım edecek bir Küresel Su Altı Biyolojik Sesleri Kütüphanesi oluşturmaya çalışıyorlar.
Araştırma, “Küresel biyoçeşitliliğin büyük oranda azaldığı ve iklimsel değişimden gittikçe daha fazla etkilendiği bir dönemde, potansiyel olarak okyanusta yitip gitmesinden önce mümkün olduğu kadar çok sayıda ses kaynağını kayıt altına almaya ve anlamaya ihtiyacımız var” diyor.
Chakraborty ve meslektaşları bu doğrultuda, bu kıymetli sesleri kaydetmek amacıyla dünyanın her yerine hidrofonlar yerleştirmeye devam etmeyi ve yanı sıra su altı seslerini daha verimli bir yolla inceleyip tanımlayabilen makine öğrenimi yöntemlerini geliştirmeyi umut ediyor.
Chakraborty, ”Akustik izleme, iklim ve su altı yaşam çevresi ile organizmalarının fiziksel ve biyolojik durumuna ilişkin uzun vadeli değişimlere dair daha çok bilgiye ulaşmamızı sağlayacak” diyor: “Mesela, mercan resifleri su altı biyoçeşitliliğinin odağı durumunda olduğu için, resifin ve orada yaşayanların durumunu ve sağlıklı olup olmadığını anlamak için bu alanda akustik araştırmalar yürütmek çok büyük önem taşıyor.
Denizlerde süren yaşam sıcaklık, iklim koşulları ve benzeri değişimlerden doğrudan doğruya etkilenir ve bu durum doğaları gereği (memeliler hariç) büyük oranda ektotermik* olduklarından, vücut ısılarını, ortamın sıcaklığına göre değişen bir şekilde ayarladıkları anlamına gelir. Hâl böyleyken, buna benzer durumlarda, iklimsel değişimlerin onların üzerinde bir etkisi olması gerekir ve bu kaçınılmaz biçimde davranış kalıplarını etkiler. Bu durum, iklimi ve su altı organizmaları üzerindeki etkilerini derinlemesine anlamak istiyorsak bu davranışları ve davranışsal değişimleri incelemeyi son derece zorunlu kılar.”
*Ektotermik; beden ısısını dış ortama göre düzenleyen balık, amfibi, sürüngen gibi soğukkanlı hayvanlar için kullanılan bir terimdir