Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şişeden rûhsâr-ı âl olmuş sana
Bûy-i gül taktir olunmuş nâzın işlenmiş ucu
Bîri olmuş hoy birisi dest-mâl olmuş sana
Şöyle gird olmuş Frengistan birikmiş bir yere
Sonra gelmiş gûşe-î ebruda hâl olmuş sana
O, büt-î tersâ sana mey nûş eder misin demiş
El-amân ey dil ne muşkilter suâl olmuş sana
Sen ne camın mestisin iyi kimin hayranısın
kendin aldırdın gönül noldun ne hâl olmuş sana
Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber
Nedim Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana
Fâilütün fâilâtün fâilâtün fâilün
Metin incelemesi:
Biçim Yönünden:
Biçimi: Nazım.
Nazım biçimi: Gazel.
Nazım birimi: Beyit.
ölçüsü: Aruz
Fâ i lâ tün/fâ i lâ tün/fâ i lâ tün/fâ i lün
Had de den geç/miş ne zâ ket/yâl ü bal ol/muş sa na
Türü: Lirik şiir.
Konusu : Şair, gönlünde yaşattığı düşsel bir güzelin eşsiz güzelliğini övüyor, o düşsel güzele duyduğu hayranlığı anlatıyor.
Temi: Hayranlık, övgü.
Kafiye şeması: aa/ba/c a/da/e a.
Kafiyeli olan, "Bâl olmuş sana/âl olmuş sana/ mâl olmuş sana/hâl olmuş sana/suâl olmuş sana/hayâl olmuş sana" sözlerinde yinelenen "olmuş sana" sözcükleri rediftir. Geriye kalan bölümlerde ortak kafiye sesi "âl" olup, bir sesli bir sessiz benzeşmesinden oluştuğundan tam kafiyedir.
Dil Özellikleri :
a) Şair, Osmanlıcayı kullanmakta usta, söyleyişi ince, buluşları çok zekicedir.
b) Kendisine özgü deyişleri vardır : "Haddeden geçmiş nezâket, mey süzülmüş şişeden, nâzın ucu oya gibi işlenmiş, gülün kokusu damıtılmış".
c) Halk deyişlerine yer vermiştir : "Kendin aldırdın gönül, ne hâl olmuş sana, hayal olmuş sana, bir peri suret görünmüş sana".
d) "Ol" (o), "içre" (içinde) anlamlarında olup günümüz Türkçesi'nde söylenişi değişmiştir.
Deyimler-Söz Grupları:
Haddeden geçmiş nezâket : Düşlenmesi bile zor olan ince nezâket, incelik.
Nâzın ucunun işlenmesi : İnsanı büyüleyen kusursuz incelik, zariflik.
Gülün kokusunun damıtılması : İmbikten geçirilmiş düşsel gül kokuşa
Söz Sanatları :
Beyit: 1- Sevgilinin zarif endamı, haddeden geçen nezâkete; al yanağı, renginden dolayı kırmızı şaraba benzetiliyor. Sevgilinin ince vücudu haddeden geçirilerek daha da inceltiliyor, iyice inceltilmiş tel gibi düşünülerek "mübalağa" (abartma) sanatı yapılıyor.
Beyit: 2- Sevgilinin teri damıtılmış gül kokusuna, nâzı da ucu işlenmiş mendile benzetilerek teşbih sanatı yapılıyor.
Beyit: 3- Sevgilinin kaşının köşesindeki siyah ben renginden ötürü Frengistan'a benzetiliyor.
Beyit: 5- Her iki dizede soru yoluyla dikkat gönlün perişanlığına çekilerek "istifham" (soru) sanatı yapılıyor.
Beyit: 6- "Dilber" denilen sevgili periye benzetiliyor.
İçerik Yönünden:
1. Haddeden geçmiş nezâket boy bos olmuş sana,
Kırmızı şarap şişeden süzülerek al yanak olmuş sana.
2. Gülün kokusu damıtılmış, nazın ucu işlenmiş,
Biri ter, öbürü mendil olmuş sana.
3.Avrupa ülkeleri şöyle toplanmış, bir yere birikmiş,
Sonra gelmiş kaşının köşesinde ben olmuş sana.
4.O Hıristiyan güzeli sana : "İçki içer misin? demiş,
Aman ey gönül! Bu çok güç bir soru olmuş sana.
5. Sen hangi kadehin sarhoşu, acaba kimin hayranısın?
Ey gönül, kendinden geçtin ne hal olmuş sana.
6. Ey Nedim, bu kentte senin betimlediğin güzel yok,
Bir peri görünmüş bir hayal olmuş sana.
Araştırmalar :
1. Gazelde Nedim'e gelinceye kadar tüm Divan şairleri, "mazmun" adı verilen ortak benzetmeler kullanmışlardır, örneğin : Sevgilinin dişini inciye, boyunu selviye, kirpiklerini oka, kaşlarını yaya, yüzünü aya benzetmişlerdir. Şair Nedim de bu benzetmelerden yararlanmakla birlikte, diğer Divan şairlerinden farklı benzetmelere ve mazmunlara gazelinde yer vermiştir. Sevgilinin kaşının kenarındaki benleri, "kâfir" sözcüğünün "kara" anlamından yola çıkarak, "Frengistan toplanmış, bir araya gelmiş, kaşının köşesinde ben olmuş sana" deyişinde Frenk ülkelerine benzetilmiştir. Bu benzetme diğer Divan şairlerinde yoktur. Yine Divan şairleri sevgilinin yanağını güle benzetirken, Nedim'in şişeden süzülen içkiye benzetmesi, yeni bir mazmundur.
2. Dördüncü beyitte geçen "büt-i tersâ" (Hıristiyan putu) sözüyle sevgili ve onun tutumu anlatılıyor. Onun, şaire "içki içer misin?" demesi, şairin böyle söylemesine neden oluyor. Çünkü, Müslümanlıkta yasak olan içki, Hıristiyanlıkta serbesttir. Sevgili, böyle bir soruyu sorabildiğine göre, ancak Hıristiyan olabilir.
3. Beşinci beyitte geçen "sen ne camın mestisin?" sözü, gerçek bir sarhoşluğun (içki sarhoşluğunun) sorulusu değildir. Söz, sevgilinin güzelliğine duyulan hayranlıktan doğan ve ona aşkla bağlanmaktan beliren kendisinden geçmişliği anlatmaktadır.
4. Bu gazel, konu bütünlüğü bakımından "yek-ahenk" anlatım yönünden "yek-avaz" bir gazeldir. Tüm beyitlerde sevgilinin insanda hayranlık uyandıran eşsiz güzelliği anlatılmakta, övgüler yapılmaktadır. Bu güzelliğin şairi kendinden geçirdiği belirtilmekte, sonuçta bu güzelliğin düşselliği söylenmektedir. Bu durum, duygu ve düşüncelerin belirli bir düzen içinde sıralandığını göstermektedir.
Bu durum beyitlerin açıklanması yapıldığında açıkça görülür.
Şair, ilk beyitte sevgilisini çok ince, nazik, zarif biri olarak nitelendiriyor. İnsanı mest eden bir güzelliğe sahip olduğunu söylüyor, övgüyü kendisine özgü ince hayallerle yapıyor. Teşbih yoluyla sevgilisinin boyunu ince nezaketle, al yanağını kırmızı şaraba benzetiyor.
İkinci beyitte damıtılan gülün kokusu sevgilinin teri oluyor. Sevgili, terlediği zaman teri gül kokusu saçıyor. "Naz" somutlaştırılıp ucu işlenmiş bir mendil gibi düşünülüyor. Sevgili, ucu nazla işli mendiliyle terini siliyor.
Üçüncü beyitte Frengistan, Müslüman olmayanların, Hıristiyanların oturduğu ülkelerdir. Müslümanlıkta Hıristiyanlara "küffar", Hıristiyan ülkelerine de "Diyar-ı küffar" adı verilir. "Küfr" aynı zamanda dinsiz demektir. "Küfr, küffar" (Hıristiyan ülkeleri), İslâmlığın ışığından yoksun olduklarından siyahlığın simgesidir. "Ben"de siyahtır. Bu nedenle şair, Frengistan'ı sevgilisinin kaşının köşesinde ben olarak düşünüyor.
Dördüncü beyitte Hıristiyan güzeli, şaire; "içki içer misin?" diyerek içki sunuyor. Şair, alıp almamakta kararsızlık gösteriyor. Çünkü, Müslümanlıkta içki içmek yasaktır. Ancak içkiyi sunan Hıristiyan güzeli öylesine güzel ki, Nedim, içmek zorunda kalıyor. Şairin Hıristiyan güzelinin sorusu karşısındaki kararsızlığı ve soruyu güç bulması dinsel açıdan ileri geliyor.
Beşinci beyitte şair, soru yoluyla dikkatleri üstüne çekiyor, maddi sarhoşluğa değer kazandırıyor. Gönlünün aşk nedeniyle sarhoş olduğunu belirtiyor. "Cam" kelimesini gerçek anlamındaki kadeh değil; Nedim'i kendinden geçirecek kadar perişan eden sevgi kaynağı olarak mecazi anlamda kullanıyor.
Son beyitte şair, betimlediği güzelin gerçek olmayacak kadar düşsel güzellikte olduğunu söylüyor. Bu nedenle onun ancak bir "hayal" olabileceğini belirtiyor. Hayal yoluyla sevgilinin olağanüstü güzelliğini övmek amacını güdüyor.
5. Bu gazelde, Nedim'in güzellik anlayışı beliriyor. Nedim, gazelinde bir güzelden söz ediyor. Yalnız gerçek bir güzel yerine düşte bile düşlenmesi zor bir güzeli anlatıyor. Şaire özgü benzetmeler, mazmunlar bile bu güzeli gerçeğe dönüştü re mi yor.
Şair Nedim, hayata dönük bir yaşam biçimini benimsemesinin sonucu, sevgiliyi insan aşkının anlatımında bir araç olarak ele alıp kullanıyor. Gazelinde, Fuzuli gibi Divan şairlerinin dile getirdiği "platonik" aşka yer vermiyor.
Mey süzülmüş şişeden rûhsâr-ı âl olmuş sana
Bûy-i gül taktir olunmuş nâzın işlenmiş ucu
Bîri olmuş hoy birisi dest-mâl olmuş sana
Şöyle gird olmuş Frengistan birikmiş bir yere
Sonra gelmiş gûşe-î ebruda hâl olmuş sana
O, büt-î tersâ sana mey nûş eder misin demiş
El-amân ey dil ne muşkilter suâl olmuş sana
Sen ne camın mestisin iyi kimin hayranısın
kendin aldırdın gönül noldun ne hâl olmuş sana
Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber
Nedim Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana
Fâilütün fâilâtün fâilâtün fâilün
Metin incelemesi:
Biçim Yönünden:
Biçimi: Nazım.
Nazım biçimi: Gazel.
Nazım birimi: Beyit.
ölçüsü: Aruz
Fâ i lâ tün/fâ i lâ tün/fâ i lâ tün/fâ i lün
Had de den geç/miş ne zâ ket/yâl ü bal ol/muş sa na
Türü: Lirik şiir.
Konusu : Şair, gönlünde yaşattığı düşsel bir güzelin eşsiz güzelliğini övüyor, o düşsel güzele duyduğu hayranlığı anlatıyor.
Temi: Hayranlık, övgü.
Kafiye şeması: aa/ba/c a/da/e a.
Kafiyeli olan, "Bâl olmuş sana/âl olmuş sana/ mâl olmuş sana/hâl olmuş sana/suâl olmuş sana/hayâl olmuş sana" sözlerinde yinelenen "olmuş sana" sözcükleri rediftir. Geriye kalan bölümlerde ortak kafiye sesi "âl" olup, bir sesli bir sessiz benzeşmesinden oluştuğundan tam kafiyedir.
Dil Özellikleri :
a) Şair, Osmanlıcayı kullanmakta usta, söyleyişi ince, buluşları çok zekicedir.
b) Kendisine özgü deyişleri vardır : "Haddeden geçmiş nezâket, mey süzülmüş şişeden, nâzın ucu oya gibi işlenmiş, gülün kokusu damıtılmış".
c) Halk deyişlerine yer vermiştir : "Kendin aldırdın gönül, ne hâl olmuş sana, hayal olmuş sana, bir peri suret görünmüş sana".
d) "Ol" (o), "içre" (içinde) anlamlarında olup günümüz Türkçesi'nde söylenişi değişmiştir.
Deyimler-Söz Grupları:
Haddeden geçmiş nezâket : Düşlenmesi bile zor olan ince nezâket, incelik.
Nâzın ucunun işlenmesi : İnsanı büyüleyen kusursuz incelik, zariflik.
Gülün kokusunun damıtılması : İmbikten geçirilmiş düşsel gül kokuşa
Söz Sanatları :
Beyit: 1- Sevgilinin zarif endamı, haddeden geçen nezâkete; al yanağı, renginden dolayı kırmızı şaraba benzetiliyor. Sevgilinin ince vücudu haddeden geçirilerek daha da inceltiliyor, iyice inceltilmiş tel gibi düşünülerek "mübalağa" (abartma) sanatı yapılıyor.
Beyit: 2- Sevgilinin teri damıtılmış gül kokusuna, nâzı da ucu işlenmiş mendile benzetilerek teşbih sanatı yapılıyor.
Beyit: 3- Sevgilinin kaşının köşesindeki siyah ben renginden ötürü Frengistan'a benzetiliyor.
Beyit: 5- Her iki dizede soru yoluyla dikkat gönlün perişanlığına çekilerek "istifham" (soru) sanatı yapılıyor.
Beyit: 6- "Dilber" denilen sevgili periye benzetiliyor.
İçerik Yönünden:
1. Haddeden geçmiş nezâket boy bos olmuş sana,
Kırmızı şarap şişeden süzülerek al yanak olmuş sana.
2. Gülün kokusu damıtılmış, nazın ucu işlenmiş,
Biri ter, öbürü mendil olmuş sana.
3.Avrupa ülkeleri şöyle toplanmış, bir yere birikmiş,
Sonra gelmiş kaşının köşesinde ben olmuş sana.
4.O Hıristiyan güzeli sana : "İçki içer misin? demiş,
Aman ey gönül! Bu çok güç bir soru olmuş sana.
5. Sen hangi kadehin sarhoşu, acaba kimin hayranısın?
Ey gönül, kendinden geçtin ne hal olmuş sana.
6. Ey Nedim, bu kentte senin betimlediğin güzel yok,
Bir peri görünmüş bir hayal olmuş sana.
Araştırmalar :
1. Gazelde Nedim'e gelinceye kadar tüm Divan şairleri, "mazmun" adı verilen ortak benzetmeler kullanmışlardır, örneğin : Sevgilinin dişini inciye, boyunu selviye, kirpiklerini oka, kaşlarını yaya, yüzünü aya benzetmişlerdir. Şair Nedim de bu benzetmelerden yararlanmakla birlikte, diğer Divan şairlerinden farklı benzetmelere ve mazmunlara gazelinde yer vermiştir. Sevgilinin kaşının kenarındaki benleri, "kâfir" sözcüğünün "kara" anlamından yola çıkarak, "Frengistan toplanmış, bir araya gelmiş, kaşının köşesinde ben olmuş sana" deyişinde Frenk ülkelerine benzetilmiştir. Bu benzetme diğer Divan şairlerinde yoktur. Yine Divan şairleri sevgilinin yanağını güle benzetirken, Nedim'in şişeden süzülen içkiye benzetmesi, yeni bir mazmundur.
2. Dördüncü beyitte geçen "büt-i tersâ" (Hıristiyan putu) sözüyle sevgili ve onun tutumu anlatılıyor. Onun, şaire "içki içer misin?" demesi, şairin böyle söylemesine neden oluyor. Çünkü, Müslümanlıkta yasak olan içki, Hıristiyanlıkta serbesttir. Sevgili, böyle bir soruyu sorabildiğine göre, ancak Hıristiyan olabilir.
3. Beşinci beyitte geçen "sen ne camın mestisin?" sözü, gerçek bir sarhoşluğun (içki sarhoşluğunun) sorulusu değildir. Söz, sevgilinin güzelliğine duyulan hayranlıktan doğan ve ona aşkla bağlanmaktan beliren kendisinden geçmişliği anlatmaktadır.
4. Bu gazel, konu bütünlüğü bakımından "yek-ahenk" anlatım yönünden "yek-avaz" bir gazeldir. Tüm beyitlerde sevgilinin insanda hayranlık uyandıran eşsiz güzelliği anlatılmakta, övgüler yapılmaktadır. Bu güzelliğin şairi kendinden geçirdiği belirtilmekte, sonuçta bu güzelliğin düşselliği söylenmektedir. Bu durum, duygu ve düşüncelerin belirli bir düzen içinde sıralandığını göstermektedir.
Bu durum beyitlerin açıklanması yapıldığında açıkça görülür.
Şair, ilk beyitte sevgilisini çok ince, nazik, zarif biri olarak nitelendiriyor. İnsanı mest eden bir güzelliğe sahip olduğunu söylüyor, övgüyü kendisine özgü ince hayallerle yapıyor. Teşbih yoluyla sevgilisinin boyunu ince nezaketle, al yanağını kırmızı şaraba benzetiyor.
İkinci beyitte damıtılan gülün kokusu sevgilinin teri oluyor. Sevgili, terlediği zaman teri gül kokusu saçıyor. "Naz" somutlaştırılıp ucu işlenmiş bir mendil gibi düşünülüyor. Sevgili, ucu nazla işli mendiliyle terini siliyor.
Üçüncü beyitte Frengistan, Müslüman olmayanların, Hıristiyanların oturduğu ülkelerdir. Müslümanlıkta Hıristiyanlara "küffar", Hıristiyan ülkelerine de "Diyar-ı küffar" adı verilir. "Küfr" aynı zamanda dinsiz demektir. "Küfr, küffar" (Hıristiyan ülkeleri), İslâmlığın ışığından yoksun olduklarından siyahlığın simgesidir. "Ben"de siyahtır. Bu nedenle şair, Frengistan'ı sevgilisinin kaşının köşesinde ben olarak düşünüyor.
Dördüncü beyitte Hıristiyan güzeli, şaire; "içki içer misin?" diyerek içki sunuyor. Şair, alıp almamakta kararsızlık gösteriyor. Çünkü, Müslümanlıkta içki içmek yasaktır. Ancak içkiyi sunan Hıristiyan güzeli öylesine güzel ki, Nedim, içmek zorunda kalıyor. Şairin Hıristiyan güzelinin sorusu karşısındaki kararsızlığı ve soruyu güç bulması dinsel açıdan ileri geliyor.
Beşinci beyitte şair, soru yoluyla dikkatleri üstüne çekiyor, maddi sarhoşluğa değer kazandırıyor. Gönlünün aşk nedeniyle sarhoş olduğunu belirtiyor. "Cam" kelimesini gerçek anlamındaki kadeh değil; Nedim'i kendinden geçirecek kadar perişan eden sevgi kaynağı olarak mecazi anlamda kullanıyor.
Son beyitte şair, betimlediği güzelin gerçek olmayacak kadar düşsel güzellikte olduğunu söylüyor. Bu nedenle onun ancak bir "hayal" olabileceğini belirtiyor. Hayal yoluyla sevgilinin olağanüstü güzelliğini övmek amacını güdüyor.
5. Bu gazelde, Nedim'in güzellik anlayışı beliriyor. Nedim, gazelinde bir güzelden söz ediyor. Yalnız gerçek bir güzel yerine düşte bile düşlenmesi zor bir güzeli anlatıyor. Şaire özgü benzetmeler, mazmunlar bile bu güzeli gerçeğe dönüştü re mi yor.
Şair Nedim, hayata dönük bir yaşam biçimini benimsemesinin sonucu, sevgiliyi insan aşkının anlatımında bir araç olarak ele alıp kullanıyor. Gazelinde, Fuzuli gibi Divan şairlerinin dile getirdiği "platonik" aşka yer vermiyor.