Dini oluşumlar, tarikatlar, mezhepler, manastırlar tarihin farklı zamanlarında farklı bölgelerinde bulunmuş ve belirli dönemlerinde büyük güçler elde etmişlerdir. Bugün bu örneklerin en göze çarpanı ve hala göz önünde olanını biliyoruz; Vatikan, fakat Vatikan haricinde dünyada birçok farklı, özerk bölgeye sahip manastır vardır. Bunların bize en yakın olanı sınırlarımızdan sadece birkaç yüz kilometre uzakta olanı Aynoroz’dur.
Bugün komşumuz olan Yunanistan, 13 farklı bölgeden oluşmakta. Bu 13 farklı bölgeye ek olarak, Yunanistan, bir de içinde özerk, tarihi ve özel bir bölge barındırmaktadır. Aynoroz, çok uzun bir süredir himayesi altında yaşadığı devletlerden özerk bir şekilde konumunu korumaktadır.
Bugünkü adını Yunanca aslı Hagion Oros’dan (Kutsal Dağ) alsa da, Osmanlıların hakimiyeti altında buraya Türkler tarafından Aynoroz denildiği için ismi bu şekilde kalmıştır.
Aynoroz bugünkü Yunanistan’ın Selanik bölgesindeki, 3 uzun ve dar yarım ada içindeki en doğudaki adada özerk bir bölgedir. Birçok manastırı içinde barınmasının haricinde bu yarımada adeta tek bir manastır gibidir. 2250 kişi kadar olan nüfusunun büyük çoğunluğunu rahipler oluşturur ve içinde 20 adet manastır barındırmaktadır. Her ne kadar Yunanistan himayesinde olsalar bile özerk olmalarının bir sonucu olarak kendi içlerinde bir devlettirler ve geçimlerini zeytincilik, üzümcülük gibi işlerle karşılarlar.
Burası her ne kadar bulunduğu konum, tarihi ile özel ve enteresan bir yer olsa da asıl garipliğini bölge nüfusunun tamamını erkeklerin oluşturmasından alıyor. Öyle ki kadınların 500 metreden fazla bölgeye yaklaşmaları bile yasaktır. Aslında manastırlara zaten kadınların giremediği bilinen bir şey fakat bu kadar büyük bir toprak parçasında ve kendi içinde bir devlet olan Aynoroz, gerçekten enteresan bir bölge olarak karşımıza çıkıyor. Hristiyan din adamları hayatları boyunca sürecek bir bekaret yemini ederler ve bu yüzden Aynoroz içindeki 20 manastırla beraber tek bir manastır statüsünde bulunduğu için oradaki rahiplerin bekaretlerini korumaları adına verdikleri en kesin çözüm bu olmuştur.
“Bölgeye kadın giremez” yasağı öylesine sert bir şekilde uygulanmaktadır ki, bölgede dişi herhangi bir hayvan bile barındırılmaz ve bunun içinde bölgenin etrafı tellerle çevrilmiştir bunlara karşıt olarak tek istisna kontrol edilmesi mümkün olmayan vahşi hayvanlar ve manastır içindeki kedilerdir. Kediler, farelere karşı iyi bir çözüm olduğu için manastır içinde yaşamalarına müsaade edilir ve rahipler kedilerin dişi olmasının çok önemli olmadığını söylerler. Tabi ki hayvanlara da uygulanan bu katı yasaklar yüzünden, yumurta, süt gibi hayvansal besinler bölgede üretilemiyor ve belirli periyotlarda bölgeye dışarıdan geliyor.
Aynoroz bölgesi her gün 100 Ortodoks ve 10 Ortodoks olmayan hacı adayını yarımadanın 20 manastırından birinde 3 gece kalmaları için kabul ediyor ancak bu konuda da şartları mevcut. Bu adaya gelen erkeklerin kesinlikle sakal bırakabiliyor olmaları gerekiyor.
Bölgeye uzun bir süreden beri hadım ve genç erkeklerin girişi de yasaklanmış durumdan. Bunun sebebini ise, hadım veya erkek bir erkek kılığına girmiş bir kadının içeri sızma ihtimalini sıfırlamak.
Ancak değişen zamanla beraber rahiplerin de bu kurallarında bazı gevşemeler olmuş ve içeriye genç erkekleri ve çocukları kabul eder hala gelmişlerdir. Rahipler onlarla ilgileniyor ve etrafta gençlerin olması kimilerince onlar mutlu ediyor.
Aynoroz’a ilk ne zaman yerleşildiği konusunda tam bir fikir birliği bulunmamakta. İlk çağlarda bir yerleşim olmasa da Helenistik çağda birtakım yerleşimler olduğu söyleniyor ve aslında maddi dünyadan elini eteğini çekmek isteyen rahiplerin geldiği bir bölge olarak bahsediliyor buradan.
Ardından Kolovos adında bir keşiş burada ilk teşkilatlı manastırı kuruyor ve ardından bu bölge, küçük topluluklar halinde yaşayan keşişleri birleştiren bir yere dönüşüyor. 963 yılında kurulduğu kurulduğu söylenen bu manastırın 1963 yılında bininci yıl dönümü büyük coşkuyla Yunanistan’da kutlanmıştır.
İlk kurulduğu dönemde Bizans hakimiyeti altında uzunca süre yaşayan Aynoroz, İstanbul’a yapılan Latin istilası döneminde saldırılara maruz kalmış ve bu saldırılar sonucu, bir dahaki saldırılardan korunmak için kale gibi inşa edilmiştir. Ardından 1312’de Aynoroz manastırları İstanbul Rum Patrikhanesine bağlanmıştır ki bu karar hala geçerlidir.
1430 yılında Selanik, Osmanlı hakimiyeti altına alınınca, verecekleri vergi karşılığında özerklikleri sağlanmış ve Osmanlı himayesinde yaşamaya devam etmişlerdir ve daha sonra Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde bölgeye yeni haklar verilmiştir.
16. Yüzyılda Piri Reis’in yazdığına göre, 16 tanesi kıyıda, toplam 60 manastıra sahip olan bu bölge siyasi mücadeleler için de tamamen tarafsız kalmıştır. Hatta yine Piri Reis’in dediğin göre, bölgedeki keşişler Türk korsanlarına Hristiyan korsanların, Hristiyan korsanlara ise Türk korsanlarının nereye gittiklerini asla söylemezlerdi. Manastırların arşivinde bugün hala birçok Osmanlı ve Bizans yazması, belgesi ve fermanı bulunduğu söylenir fakat bunları bugüne kadar detaylıca inceleyen birisi olmamıştır.
Beklenmeye Misafirler ; Kadınlar
Bin yıllık bir kurallar silsilesi ve inanç merkezinden söz ettiğimiz de elbette bunların bazı istisnaları, beklenmedik sıradışı olayları olacaktır. 1946 ve 1949 yılları arasında yaşanan Yunanistan İç Savaşı sırasında bölgeye kaçan hayvanlarını geri almaya gelenler arasında kadınların da olduğu bilinen bir şey.
Geçtiğimiz yıllarda ise, Ukraynalı insan kaçakçıları bölgeye 4 Moldovalı kadın bırakmışlardır. Kısa süreliğine göz altına alınan kadınlar, rahipler tarafından affedilince serbest bırakılmışlardır.
Aynoroz ilk kez 2005 yılında Putin’in ziyaret etmesiyle gündeme gelmişti, aradan 11 yıl geçtikten sonra 2016 yılında tekrar ziyaret edince kısa süreliğine bu coğrafyada farklı devletler altında var olmuş özel ve tarihi bölge tekrar gündem olmuştu.