Bu kavram ilk kez 1920 yılında psikiyatr Edward J. Kempf tarafından kullanılmıştır. Kempf’e göre eşcinsel paniği yaşayan hastaların çoğu, genellikle kendi cinsinden insanlarla uzun süre aynı ortamda vakit geçirmek zorunda kalmış kimselerdi. Ordu kamplarında, okul yurtlarında, gemilerde ya da manastırlarda kendi cinsinden insanlarla uzun süre aynı mekânı paylaşan bu insanlarda eşcinsel olmakla ilgili bir korku ortaya çıkıyor ve klinik düzeyde bir panik tablosuna yol açıyordu. Ancak vakaların çoğunda olsa da tüm vakalarda bir süre önce hemcinsleriyle kapalı bir ortamda uzun süre kalmış olma öyküsü yoktu.
Kempf, 19 hastalık bir vaka serisi üzerinde yaptığı çalışmaya göre hastalar tipik panik belirtileri yanında baş dönmesi, mide bulantısı, kusma gibi somatik belirtiler ve disosiyatif ve çeşitli psikotik belirtiler gösterebilmekteydiler. Psikotik belirtiler arasında kendisine kötülük yapılacağına, zulmedileceğine, zarar verileceğine ya da öldürüleceğine dair çeşitli hezeyanlar vardı.
Burton Glick, bu hastaların eşcinsellere karşı bir saldırganlık göstermediklerini, pasif göründüklerini ve çaresizlik hissettiklerini belirtmiştir. Korkup, pasif bir tutum benimseyip, sosyal etkileşimlerden kaçınarak başlarına gelebilecek eşcinsel ayartma veya saldırılardan kurtulmaya çalışıyorlardı. Bu konuda vaka bildirimi yapan üç yazar da (Kempf, Glick ve Herper) hastalarda bir saldırganlık gözlenmediğini ve eşcinsellere karşı saldırgan bir tutumlarının olmadığını bildirmişlerdi. Göstermiş oldukları bu klinik tablo ile en çok homofobik denmeyi hak eden insanlar bu kişiler olsa gerektir. Çünkü eşcinsellerden gerçekten korkuyorlardı. Muhtemelen hemcinsleri ile uzun süre dar bir mekanda bulunduklarında eşcinsel arzuları tetikleniyor, nasıl başa çıkacaklarını bilemediklerinden paniğe kapılıyor ve kaçıp saklanmaya çalışıyorlardı.
Eşcinsel paniği DSM’de veya ICD’de yer alan bir tanı kategorisi değildir. Bugün ayrı bir tanı kategorisi olarak değerlendirilmemekte, hastanın klinik belirtilerine göre anksiyete bozukluğunun, obsesif kompulsif bozukluğun ya da psikotik bir bozukluğun bir öğesi olarak ele alınmaktadır.
Ancak bu tablo insanların eşcinsellerle ilgili kaygı ve korkularını göstermesi bakımından tarihi bir öneme sahiptir. Bugün yaygın bir sorun olarak görülüp incelenen homofobinin, klinik düzeyde ilk görünümünü oluşturması, homofobiye klinik bir hastalık olarak bakma yönündeki eğilimin temellerinden birini oluşturuyor olabilir.
Bu yazıda eşcinsel paniğinden hareket ederek homofobinin nedenlerini ve çeşitlerini ele alacağım.
HOMOFOBİ VE DİNAMİKLERİ
EŞCİNSELLERDEN RAHATSIZ OLMAK NE İŞE YARAR?
Ruhsal dünyada ortaya çıkan, özellikle tekrarlayan tüm fenomenler en azından bir işe yaradıkları için ortaya çıkmışlardır. Dolaysıyla da eşcinsellerden rahatsız olmak ve onlara karşı kötü duygular beslemek de en az bir işe yarıyor olmalıdır.
HOMOFOBİ NEDİR?
Eşcinsellerden ve eşcinsellikten tedirginlik duymak, rahatsız olmak, acımak, küçümsemek, aşağılamak, nefret etmek ya da düşmanlık göstermek gibi olumsuz düşünce, duygu ve davranışlara homofobi denmektedir.
ŞİDDETİNE GÖRE HOMOFOBİ DERECELERİ
1. Acımak, merhamet etmek: Homofobinin en hafif, en «masum» hali onlara yardım etmek, tedavi olmalarını dilemek veya onlara acıyıp merhamet duymak biçimindeki davranışlardır:
“Olsun, Allah beterinden saklasın” , “Çocuğun olmaz, onu ne yapacaksın?” “Bir çaresi yok mu?” gibi eşcinsel bireylerle empati yapmaya çalışıldığı izlenimini veren yaklaşımlar aslında içinde acıma ve olumsuzlama barındırır. Yani dolaylı olarak eşcinsel olmanın istenmeyecek, kötü bir şey olduğunu söyler.
2. Şaka ve espri konusu yapmak: Homofobinin en yaygın ortaya çıkış biçimlerinden biri eşcinselliği şaka ve alay konusu yapmaktır. Eşcinselliği ve eşcinselleri açıkça küçümsemeyen ama gülünecek, komik bir hal imiş gibi ele alan fıkra, şaka ve espriler oldukça sık olarak karşımıza çıkmaktadır.
3. Küçümseyici, yargılayıcı, alaycı konuşmalar ve tutumlar: Çok doğrudan olmayan ilk iki biçiminden sonraki düzeyde eşcinselliğe yönelik olumsuz düşünce ve duygular daha açık belirtilir. Sözgelimi eşcinsellere dair yaygın yanlış inanışları tekrarlamaktan söz edebiliriz. Bu homofobik tutumda en sık tekrarlanan öğeler, eşcinsellerin güvenilmez oldukları, sözlerinden kolay döndükleri, uzun süreli ilişki kurma, sevme ve sevgiyi sürdürme kapasitelerinin olmadığı, sevgililerini hep aldattıkları gibi şeylerdir. Eşcinsellerde de heteroseksüellerde de görülebilen bu gibi özellikler sanki sadece eşcinsellerde ve hepsinde oluyormuş gibi konuşulur. Eşcinsellere dair bu tür olumsuz fikirler, eşcinsel anlamına gelen sözcüklerin, istenmeyen kişilik özelliklerinin betimlenmesinde kullanılmasına yol açmaktadır. Sözgelimi aslında sadece eşcinsel demek olan “ibne”, sözünde durmayan kişilere hakaret etmek için kullanılmaktadır. Bir eşcinsel gibi sözünde durmayan kişi denmek istenmektedir. Türkçede eşcinselleri niteleyen tüm sözcükler hakaret anlamında kullanılabilmektedir.
4. Eşcinsel paniği: Bundan sonraki düzey eşcinsel paniğidir. Yukarıda ele aldığımız gibi bu kişiler kendilerinde bulunan kimi eşcinsel özellikler herhangi bir nedenle tetiklendiğinde paniğe kapılmaktadırlar. Bu vakaları inceleyen meslektaşlarımızın da belirttiği gibi ego gücünün düşüklüğü ile ilintili olabilecek bir başa çıkamama durumudur. Bu kişilerdeki kimi eşcinsel özellikler ya da kendi cinsine yönelik arzu, olasılıkla eşcinsel olmalarını sağlayacak kadar fazla değildir. Herkeste olabilecek biseksüel eğilimlerin belki bir nebze daha fazla olması söz konusudur. Burada esas sorun egonun kendisini rahatsız eden arzu ve düşünceleri bastıramaması ya da başka savunma mekanizmaları ile yönetememesidir.
5. Eşcinsellere yönelik öfke, nefret söylem ve tutumları: Bir sonraki düzey, eşcinsellere yönelik öfke, nefret söylemleri ve hakaretlerdir. Bunları çeşitli yerlerde engellemeler, tacizler, yıldırma çabaları, mobbing uygulamaları izler.
6: Fiziksel saldırı, yaralama ve cinayetler: En şiddetli homofobik davranış ise nefretin fiziksel saldırılar, yaralama ve cinayetlere dönüşmesidir.
SIKLIK
Türkiye’de
2015 yılında çok sayıda ülkede Hollanda Sosyal ve Kültürel Planlama Bürosu tarafından yapılan bir araştırmada «eşcinsel komşu ister misiniz?» sorusuna Türkiye’de % 85 oranında HAYIR yanıtı verilmiştir.
2012 yapıldığında Bahçeşehir Üniversitesinin yaptığı değerler araştırmasında aynı soru sorulmuş ve % 87 hayır yanıtı alınmıştı.
Bir araştırmada, Türkiye’de “Eşcinsellik, toplum tarafından kabul edilmesi gereken bir hayat biçimi midir?” sorusuna insanların sadece % 14’ü Evet demişlerdir.
Dışarıda durum nasıl?
«Eşcinsel komşu ister misiniz?» sorusuna verilen hayır yanıtının en yüksek olduğu yerlerin birbirleriyle düşmanca ilişkileri olan Azerbaycan ve Ermenistan olması ilginçtir. Oranları da aynıdır: % 94. Birbiriyle çatışan ve birbirine üstünlük ve “erkeklik” iddiasında bulunan bu iki ülke halkının homofobi düzeyi, homofobi ile erkeklik algısı arasında bir ilişki olabileceğini düşündürmektedir.
Avrupa Birliği ülkelerinde 39 bin kişi üzerinde yürütülen bir araştırmada araştırmaya katılan eşcinsel ve trans bireylerin % 26’sı son beş yıl içinde en az bir kere eşcinsellikleri dolayısıyla saldırıya uğradıklarını veya tehdit edildiklerini bildirmişlerdir
ABD de 1984 yılında yapılan bir araştırmada, erkek eşcinsellerin % 90’ı, kadın eşcinsellerin % 75’i cinsel yönelimleri dolayısıyla sözel tacize maruz kalmış olduklarını bildirmişlerdir. % 50’si ise fiziksel bir tacize maruz kaldığını söylemiştir.
HOMOFOBİ BİR HASTALIK MIDIR?
Kelime diğer fobilere göndermede bulunurken, bunun bir hastalıkmış gibi algılanmasına neden oluyor ve «Homoseksüellik hastalık değil ama homofobi hastalık. Üstelik tedavisi de var!» diye bir slogan da var.
Homofobi bir hastalık olmadığı halde bu yaklaşım, homofobinin bazı bireylerin psikopatolojilerinin sonucu olarak ortaya çıktığı yanılgısına ve sorunun ardındaki toplumsal meselelerin göz ardı edilmesine neden oluyor.
Evet, klinik olarak fobi denebilecek bazı “vakalar” vardır ve onlarda sorun büyük oranda kendi dinamikleridir ama çoğunluk için esas olarak toplumsal etkenler söz konusudur; doğrudan içinde yaşadıkları toplumun ve kültürünün bir sonucu olarak oluşur.
Heteroseksüellerin çoğu homofobiktir. Üstelik sadece heteroseksüeller homofobik değildir, eşcinseller de transseksüeller de sıklıkla homofobik olabilmektedir.
Geçenlerde evlenen ünlü bir trans erkek, “Artık LGBT ile anılmak istemiyorum, ben o günleri geride bıraktım.” demişti.
40’lı yaşlarında erkek bir hastam 20’li yaşlarından beri eşcinsel bir yaşam sürse de bunun geçici bir durum olduğuna inanmak istiyor, zaten erkeklerle uzun süreli ilişki sürdürmediğine, ileride bir gün bir kadına ilgi duyacağına ve işte o zaman gerçek ve uzun süreli bir ilişki kurup onunla evleneceğine dair açıklamalar yapıyordu. Çünkü O’na göre kendisi diğer eşcinsellere benzemiyordu. Eşcinsellerin güvenilmez, yalancı, gayri samimi tipler olmasına karşın kendisinin dürüst ve samimi bir olduğuna inanmak istiyor bu şekilde ardı arkası gelmeyen argümanlar üretmeye çalışıyordu.
Homofobi bu kadar yaygın görüldüğüne göre, bazı kimselerin özgün psikolojik sorunlarına değil, daha yaygın psiko-sosyal ve kültürel etkenlere bağlı bir durum olsa gerektir.
Çoğunluğu oluşturan insanlar nasıl azınlıklardan, kendilerinden olmayanlardan hoşlanmıyorlarsa; eşcinsellerden de hoşlanmazlar. Mesela erkek çocukları arasında kızlardan ve kadınsı özellikler gösteren oğlanlardan hoşlanmamak kültürden görece bağımsız bir tutum dahi olabilir.
NEDENLERİ ve ÇEŞİTLERİ
Bize bizimkinden çok başka bir varoluş biçimi olabileceğini, başka türlü de yaşanabileceğini ve mutlu olunabileceğini gösteren her şey bizi rahatsız edebilir.
Bizi şüpheye düşüren, kendi varoluşumuzu sorgulatan her durum rahatsızlık duygusu uyandırabilir. Kendi kimliklerimizi oluştururken ve ne olduğumuzu, nasıl biri olduğumuzu her gün yeniden kurarken kafamız net olsun isteriz.
Daha olgun bireyler bu rahatsızlık duygusundan hareketle kendilerini ve inançlarını sorgulayarak daha üst bir bilince, daha geniş bir kavrayışa ulaşabilirler. Geniş kitleler ise farklı olanı aşağılayıp araya mesafe koyarak kendi varoluşlarını aceleyle onaylamayı seçerler. Bununla da yetinmez farklı olanlara çeşitli yaftalar yapıştırırlar. Sonra da bu niteliklerin kendilerine bulaşmasından korkar ve onları dışlarlar.
Türkçede çeşitli milletleri veya dini grupları niteleyen, Ermeni dölü, Dürzü, Kızılbaş gibi sözcükler ağır hakaret olarak kullanılabilmektedir.
“Acaba kendilerine karşı yanlış mı yaptık?” diye şüphe duyabileceğimiz Ermenilerden, Kürtlerden, Alevilerden, Çingenelerden hoşlanmamak ruhsal açıdan daha ekonomiktir. “Ermenilerin başına bir şey geldiyse, isyan etmelerinden gelmiştir, yoksa dedelerimiz bir kötülük yapmazdı.” diye düşünmek bizi rahatlatır. “Biz kötü olamayız, bir kötülük olduysa da boşuna olmamıştır” diye düşünmek isteriz.
Başka dine inananların inandıkları şeylere inanır, inanmadıkları şeylere inanmazsak, kendi dinimize inanamayız. Kendi inancımızı sürdürmek için diğerlerinin yanlış veya tam doğru olmadığını, bizimkisinin mükemmel olduğunu düşünmek zorundayızdır. Dinler, milletlerden ve devletlerden daha kıskançtır çifte vatandaşlık olur ama çifte dindaşlık olmaz. Her din doğası gereği diğerlerinden daha doğru ve üstün olduğu iddiasını barındırır.
NEDENLERİNE GÖRE HOMOFOBİ ÇEŞİTLERİ
Homofobiyi nedenlerine göre üçe ayırabiliriz.
1.Dini veya ideolojik nedenlerle eşcinsellikten rahatsız olanlar,
2. Erkekliği yücelten ve cinselliği bir iktidar alanı olarak gören kültürel etkenler dolayısıyla eşcinsellikten rahatsız olanlar,
3. Psikolojik nedenlerle eşcinsellikten rahatsız olanlar. Psikolojik nedenleri de kendi içinde üçe ayırabiliriz:
a) Reaksiyon formasyon
b) Projeksiyon
c) Saldırganlık ve sadistik saiklerle homofobik olanlar
Dini ve İdeolojik Nedenler
Birçok din eşcinselliği yasaklar. Yanlış, doğaya aykırı ve günah olduğunu söyler. Tanrının emrine ve düzenine başkaldırmak olduğunu, dolayısıyla cezalandırılması gerektiğini vaaz eder.
İran’da eşcinsellik idamla cezalandırılır. İslam Konferansı Örgütü’ne dahil 57 ülkenin sadece 6’sında eşcinsellik suç değil, 23’ünde idamla cezalandırılabiliyor geri kalan ülkelerde ise çeşitli kırbaç cezaları veya hapis cezaları var. Bugün halen 70 ülkede eşcinsellik suç kabul edilmektedir.
Kültürel Nedenler
Kültürel nedenlere bağlı homofobinin temelinde erkekliğin yüceltilmesi yatar. Erkekliğin yüceltilmesi, yeterince erkekçe olmayan ya da erkekliğe yakışmadığı düşünülen şeyleri de aşağılamayı gerektirir. Olduğunuz şeyin dışında kalan şeyleri kötülerseniz, aynı zamanda kendinizi yüceltmiş olursunuz. Başka dinlerin yanlış ve kötü olduğunu söylemek ile kendi dininin iyi olduğunu söylemek aynı işlevi görür. Bunun gibi kadınların ya da kadınlara benzeyen, kadınsı tavırları olanların aşağılanması da yüce erkekliğin korunması ve yüceltilmesi işine yarar.
İnsanların oldukları şeyi doğrudan ya da diğer şeyleri aşağılayarak yüceltme çabaları, kendi güvensizliklerini ve aşağılık duygularını tamir etme isteğinden kaynaklanır. Başka açılardan kendilik saygısını yükseltme olanağı olmayan geniş yığınlar için, cinsiyet, din, milliyet gibi unsurlar ilk elden en sık kullanılan özelliklerdir. Başka gurur duyacak fazla şeyi olmayan insan hiç değilse erkekliği ile övünecekse, erkekliğin gerçekten çok yüce bir şey olduğuna inanması gerekir. Buna inanması için de el birliği ile erkekliğin yüceltilmesi gerekir. Ayrıca erkekliğin yüceltilmesi ve erkekliğe bağlanan cesaret, korkusuzluk, savaşçılık vb gibi kişilik özelliklerinin yüceltilmesi, tarih boyunca toplulukların kendilerini korumalarında da işe yaramış olmalıdır. Cesaretliliğin, gözü pekliliğin, savaşçılığın, başkalarını korumak için ölüme gidebilmenin ve başkalarından güçlü olmanın yüceltilmesi ile erkekler böyle olmaya çalışacak, hep birlikte erkeklik yüceltilerek “güçlü” erkeklerden oluşan bir topluluk sağlanarak, başka topluluklar üzerinde dominans kurulacaktır. Kahraman erkek mitleri, toplumun kendisini korumak için ihtiyaç duyduğu ve erkeklere onlardan beklentilerini yüklemesine yardım eden şeylerdir. Ancak erkekler de kadınlar da bunlara inanıp, bunları gerçek zannettiğinde erkekliğin yüceltilmesine, başka her şeyin aşağılanmasına yol açıyor.
Bunun çok güzel bir örneğini geçen sene Trabzonspor’un değerli başkanı vermiş ve haklarının hakem tarafından yendiğini düşündüğü bir maçın ardından boyun eğmeyeceklerini ve mücadele edeceklerini belirtmek üzere şu veciz sözü söylemişti:
“Öleceksek de adam gibi öleceğiz, kadın gibi yaşamayacağız. Bizi kadın gibi yaşatmaya da kimsenin gücü yetmez.”
Bir eşcinsel babası ile görüşme
Babasına eşcinsel olduğunu açıklayan genç bir erkek evde ortaya çıkan krizin çözümü amacıyla bana başvurmuştu, daha sonra babasıyla yaptığımız görüşmede aramızda şöyle bir diyalog geçti.
-Benim oğlum bir erkek ve erkek adam bu işi kadınla yapar. Eşcinsellik doğaya aykırı ve doğada olmadığı için bir sapkınlık. Bilimsel olarak yanlış ve doğaya aykırı olduğu için uygun bulmuyorum. Yoksa benim bir meselem yok eşcinsellikle.
-Doğada eşcinsellik oldukça yaygın, birçok memeli yaygın olarak biseksüel veya eşcinsel davranışlar göstermektedir. Yani doğada olan bir şeydir.
- Doğada da varsa o zaman sevgi boyutunda kalsın, o şeyi yapmasın. (İngiltere kilisesi de aynı şeyi söyledi: tamam evlenebilirler ama bir şartla: hayat boyu seks yapmayacaklar.)
-Peki siz hayat boyu cinsel perhizle mutlu olur muydunuz?
- Haklısınız olmazdım. Ama ben bunu bir kadınla yapıyorum. Bir kadınla yapmayacaksa, mastürbasyon yapsın. Mastürbasyonla idare etmesini söyleseniz olmaz mı?
- Peki siz kendiniz için bunu ister miydiniz? Birini sevdiğiniz halde babanız üzülmesin diye onunla cinsel yakınlık kurmayıp, sadece mastürbasyon yaparak idare etmeye çalışsaydınız mutlu olur muydunuz?
- Tamam. Sevdiği ile cinsel yakınlık kurma ihtiyacı olacaksa, sadece ileri gitmeden bir birlerini sevsinler ama ileri gitmesinler. Alta yatmayacak ve içine girilmesine izin vermeyecekse sorun değil
Bilime saygılı, doğaya düşkün bu öğretmen Bey ve onun gibi düşünen pek çok kişi için erkeklik en yüce değerlerden biridir. Erkek adamın erkek oğlu olur ve o erkekler kadınları elde ederler ve onlara egemen olur, cinsellik de dahil her yoldan her ilişkide onlar üzerinde iktidar sağlarlar.
Bu babayı çıldırtan ve oğluna eşcinselliği bırakmasını söyleten şey, oğlunun bir başka adamın «altına yatması», dolaysıyla erkek üstünlüğüne aykırı bir şey yapacak olması olasılığı idi.
Erkekler neden «erkeklik» saplantısı içindeler?
Cinsel ilişkiyi üstünlüğünü ifade etme biçimlerinden biri olarak algılama, erkeklerle kadınlar arasında bir hiyerarşi olduğunu farz etme erkeklerin aşağılık duygusuna karşı geliştirdikleri önemli savunmalardan biridir.
Eşcinsel, hele kadınsı bir eşcinsel erkek imgesi, erkek üstünlüğü fikrini tehdit ettiği için homofobi erkeklerde kadınlarda daha fazla görülmekte ve erkek eşcinselliğine yönelik psikolojik veya fiziksel saldırı daha fazla olmaktadır.
Kadın eşcinselliği daha az dikkati çektiği için daha az uğraşılıyor diye de düşünülebilir ancak en büyük etken, erkek eşcinselliğinin erkekliği daha fazla tehdit etmesidir. Kadın eşcinselliğine ilişkin yaygın açıklamalardan biri, bu kadınların yeterince iyi erkeklerle beraber olmamış olmalarıdır. Erkekler kadınların kendilerini değil de birbirlerini sevip arzu duymalarını kendi üstünlük inançları dolayısıyla anlayamazlar. Kendi üstünlük inançlarından vazgeçmemek için “kötü erkeklere denk gelmiş, hayal kırıklıkları dolayısıyla kadınlara yönelmişlerdir” biçiminde açıklamaya çalışırlar. İyi bir erkekle sevişseler “düzeleceklerine” inanırlar.
Psikolojik nedenlerle homofobik olanlar
a)Reaksiyon formasyon
Reaksiyon formasyon istenmeyen arzuların tam tersine dönüştürüldüğü nevrotik bir savunma mekanizmasıdır. Mesela kendi cinsine cinsel arzu duyan biri bunu bastırmaya çalışır ve bastırma yeterli olmazsa, ego bir baş etme yöntemi olarak reaksiyon formasyonu kullanabilir. Bu durumda kendi cinsine yönelik arzular tam tersine hoşnutsuzluğa, tiksinmeye çevrilir. Eşcinsellere ve eşcinselliği çağrıştıran şeylerden nefret edilir. Eşcinselliğe karşı mücadele etmek eşcinselliği ortadan kaldırmak veya suç olarak tanımlamak gibi çabalara girilir. Kişi kendi içinde tam olarak kontrol edemediği eşcinselliği dışarında baskı ve kontrol altında tutmaya, elinden gelirse yok etmeye çalışır.
Daha çok obsesif karakterlerin kullandığı bir savunma mekanizması olmakla beraber elbette onların tekelinde değildir. Reaksiyon formasyon kullandığı için eşcinsellikten rahatsız olan kişiler daha çok tiksinme, iğrenme gibi duygular hissederler ve dini ya da ideolojik nedenle eşcinsellikten rahatsız olan birine göre olumsuz duyguları daha güçlüdür. Ancak yapılaşmış ve katı bir süperegoları olduğu için şiddet davranışları veya cinayet pek görülmez.
Reaksiyon formasyon kullanan bir erkek bilinçdışında diğer eşcinsellere adeta şöyle demektedir: “Ben kendimi tutuyorsam sen de tutacaksın. Ben âşık olmadığım çok da beğenmediğim bir kadının kahrını yıllardır çekiyorsam sen de çekeceksin. Ben kendimi eğlenceye, sefahate vurmuyorsam, bir sürü heyecanlı ve uçuk şeyler yaşamak istememe rağmen sıradan ve mazbut bir yaşam sürdürüyorsam sen de yapmayacaksın. Çünkü sen arzularına göre hareket edip, keyfine baktığında beni de böyle davranmaya kışkırtıyorsun ve ben kendimi o zaman kontrol etmekte zorlanıyorum.”
b)Projeksiyon ve ilkel savunmalar
Projeksiyon, kişinin kendisinde olan ve benimsemediği kötü özellikleri başkasına yansıtması demektir. Homofobi ile ilgili projeksiyon şu şekilde olur. Kişi kendi cinsine duyduğu ilgiyi bastırır ve başkasına yansıtır. Kendisinin kendi cinsine ilgi duymadığına ama kendi cinsinden kişilerin kendisine ilgi duyduğuna inanır. Bu kişiler eşcinsellerden, onların kendilerini baştan çıkarmaya çalışacaklarını varsayarak rahatsız olurlar. Kendi ilgilerini onlara yansıttıklarından, onlar tarafından ayartılmaktan korkar olurlar. Eşcinsellerle bir arada olmaktan, arkadaşlık etmekten kaçınırlar.
Projeksiyonun bir biçimi: Bir günah keçisi olarak eşcinselleri kullanmak
Projeksiyon sadece eşcinsel arzular için kullanılmaz. Bazı kişiler de çeşitli kötü özellikleri azınlıklara ve bu arada bir açıdan azınlık olan eşcinsellere yansıtırlar. Kendilerinde olan sadakatsizlik, sözünde durmama, ihanet, kaypaklık gibi özellikleri eşcinsellere yansıtarak, kendi kötü yanlarını inkâr ederler ve böylelikle de daha iyi daha kusursuz biri olarak kendilerini algılayabilirler. Tabii bu arada onların kendilerini daha iyi hissedebilmelerinin bedelini bir günah keçisi olarak eşcinsellere ödetmiş olurlar.
c) Homofobinin ağır kişilik bozukluklarında görünümleri; saldırganlık ve sadizm
Nevroz altı vakalarda, özellikle alt düzey borderline kişilik örgütlenmesi gösteren bireylerde, represyon bariyeri iyi çalışmadığı, entegre bir süper egoları ve denetimi sağlayacak güçlü bir egoları olmadığı için hem eşcinsel arzular daha kolay bilinçdışına sızar hem de eşcinsellere yönelik kontrol dışı cinsel ve agresif impulslar çeşitli dışavurumlara neden olurlar.
Ancak inkar ve projeksiyon kullanarak eşcinsel arzularını başkalarına yansıtırlar ve bazen bu nesnelere karşı projeksiyonla da abartılmış bir öfke duyarak şiddete başvururlar. Gazetelere yansıyan eşcinsellere yönelik nefret cinayetlerinin büyük bir kısmı bu şekilde olur. Kişi kendi eşcinsel arzularına kapılıp dürtüsel bir şekilde cinsel ilişki kurar ancak sonra eşcinselliğini inkar edip bunu karşısındakine yansıtır ve ondan nefret ettiği için de şiddet kullanır.
Bu vakaların kullandığı şiddet bir yandan kendilerinde arzu uyandırdığı için hissettikleri öfkeden kaynaklanırken, öte yandan denetleyemedikleri arzularını nesneyi ortadan kaldırarak kontrol etme çabasından kaynaklanır.
Elbette her sınır durum vakasındaki homofobi şiddet içermez ve şiddetle sonlanmaz ancak nevrotik vakalara kıyasla şiddet daha sık ortaya çıkar.
Homofobik nefret suçları ve cinayetleri
En sık eşcinsel dürtü ve eylemlerini denetleyemeyen ancak eşcinselliği reddetmeye çalışan ağır kişilik bozukluğu vakaları tarafından işlenir. Nitekim, geçenlerde bir erkek çocuğa cinsel tacizde bulunurken suçüstü yakalanan bir kişi, her yıl eşcinsel onur yürüyüşüne saldıran bir grubun mensubuydu. Yani bu kişilerin bir yandan başa çıkamadıkları, bilince sızan, impulsif eşcinsel arzuları ve eylemleri vardır ve bir yandan da eşcinsellerden nefret ederek eşcinsel arzularını kontrol altında tutmaya çalışırlar.
Bilindiği gibi, klinisyenler arasında yaygın olan homofobik kişilerin aslında eşcinsel yönelimleri olabileceğine dair düşünceyi araştıran iki araştırma yapılmıştı. Her iki araştırmada da homofobisi olan kişilerin eşcinsel pornosundan, homofobik olmayanlara göre daha fazla uyarıldıkları gösterilmişti. Yukarıda da belirttiğim gibi tüm homofobik bireylerin kendi eşcinsel arzularını reaksiyon formasyonla veya projeksiyonla homofobiye çevirmiş kişiler olduğunu düşünmüyorum. Ancak homofobik kişiler arasında kabullenemediği eşcinsel arzularını çeşitli savunma mekanizmaları ile homofobiye çeviren kişilerin de bulunma ihtimali az değildir.
NE YAPMALI?
Her türden ayrımcılık ve aşağılamayla mücadele etmek ruh sağlığı çalışanlarının görevlerindendir. Her türlü cinsiyetçi ve homofobik söylem ve tutuma karşı uyanık olmak, bunları dilimizden ve davranışlarımızdan uzaklaştırmaya çalışmak hepimizin bir insan, hekim ve ruh sağlığı çalışanı olarak görevidir. Bu kültürde yetişip de cinsiyetçi ya da homofobik söylem veya tutumu olmayan kişi olmaz. Hep birlikte bizden farklı olanlara karşı yapageldiğimiz küçümsemeleri, aşağılamaları, ayrımcılıkları saptamaya ve kurtulmaya çalışmamız mesleki ve insani bir zorunluluktur. Özellikle mesleki pratiğimizde bize başvuran ve bizden yardım isteyen insanlara karşı söylem ve tutumlarımızdaki özensizlik, yardım ve anlayış umdukları bir yerden geldiği için daha çok hayal kırıklığına yol açmaktadır.
Kendimizden başlamak üzere dilimizi, söylemlerimizi, davranışlarımızı hatta esprilerimizi sorgulamak ve düzeltmek için çaba sarf etmek, bunun için çalıştaylar düzenlemek, kongrelerde, eğitim toplantılarında cinsiyetçiliği ve homofobik söylem ve tutumları gündeme getirmek bu konudaki haksızlıkları, adaletsizlikleri ve yaraları azaltmak için önemli bir adım olacaktır.
KAYNAKLAR
Glick, B.S. Homosexual panic: clinical and theoretical considerations. J Nerv Ment Dis 1959; 129: 20–28.
Chuang HT, Addigton D. Homosexual Panic: A Review of its Concept. The Canadian Journal of Psychiatry, 1988, vol 33, 7; 613-617
Prof Dr Doğan Şahin Makalesidir
Kempf, 19 hastalık bir vaka serisi üzerinde yaptığı çalışmaya göre hastalar tipik panik belirtileri yanında baş dönmesi, mide bulantısı, kusma gibi somatik belirtiler ve disosiyatif ve çeşitli psikotik belirtiler gösterebilmekteydiler. Psikotik belirtiler arasında kendisine kötülük yapılacağına, zulmedileceğine, zarar verileceğine ya da öldürüleceğine dair çeşitli hezeyanlar vardı.
Burton Glick, bu hastaların eşcinsellere karşı bir saldırganlık göstermediklerini, pasif göründüklerini ve çaresizlik hissettiklerini belirtmiştir. Korkup, pasif bir tutum benimseyip, sosyal etkileşimlerden kaçınarak başlarına gelebilecek eşcinsel ayartma veya saldırılardan kurtulmaya çalışıyorlardı. Bu konuda vaka bildirimi yapan üç yazar da (Kempf, Glick ve Herper) hastalarda bir saldırganlık gözlenmediğini ve eşcinsellere karşı saldırgan bir tutumlarının olmadığını bildirmişlerdi. Göstermiş oldukları bu klinik tablo ile en çok homofobik denmeyi hak eden insanlar bu kişiler olsa gerektir. Çünkü eşcinsellerden gerçekten korkuyorlardı. Muhtemelen hemcinsleri ile uzun süre dar bir mekanda bulunduklarında eşcinsel arzuları tetikleniyor, nasıl başa çıkacaklarını bilemediklerinden paniğe kapılıyor ve kaçıp saklanmaya çalışıyorlardı.
Eşcinsel paniği DSM’de veya ICD’de yer alan bir tanı kategorisi değildir. Bugün ayrı bir tanı kategorisi olarak değerlendirilmemekte, hastanın klinik belirtilerine göre anksiyete bozukluğunun, obsesif kompulsif bozukluğun ya da psikotik bir bozukluğun bir öğesi olarak ele alınmaktadır.
Ancak bu tablo insanların eşcinsellerle ilgili kaygı ve korkularını göstermesi bakımından tarihi bir öneme sahiptir. Bugün yaygın bir sorun olarak görülüp incelenen homofobinin, klinik düzeyde ilk görünümünü oluşturması, homofobiye klinik bir hastalık olarak bakma yönündeki eğilimin temellerinden birini oluşturuyor olabilir.
Bu yazıda eşcinsel paniğinden hareket ederek homofobinin nedenlerini ve çeşitlerini ele alacağım.
HOMOFOBİ VE DİNAMİKLERİ
EŞCİNSELLERDEN RAHATSIZ OLMAK NE İŞE YARAR?
Ruhsal dünyada ortaya çıkan, özellikle tekrarlayan tüm fenomenler en azından bir işe yaradıkları için ortaya çıkmışlardır. Dolaysıyla da eşcinsellerden rahatsız olmak ve onlara karşı kötü duygular beslemek de en az bir işe yarıyor olmalıdır.
HOMOFOBİ NEDİR?
Eşcinsellerden ve eşcinsellikten tedirginlik duymak, rahatsız olmak, acımak, küçümsemek, aşağılamak, nefret etmek ya da düşmanlık göstermek gibi olumsuz düşünce, duygu ve davranışlara homofobi denmektedir.
ŞİDDETİNE GÖRE HOMOFOBİ DERECELERİ
1. Acımak, merhamet etmek: Homofobinin en hafif, en «masum» hali onlara yardım etmek, tedavi olmalarını dilemek veya onlara acıyıp merhamet duymak biçimindeki davranışlardır:
“Olsun, Allah beterinden saklasın” , “Çocuğun olmaz, onu ne yapacaksın?” “Bir çaresi yok mu?” gibi eşcinsel bireylerle empati yapmaya çalışıldığı izlenimini veren yaklaşımlar aslında içinde acıma ve olumsuzlama barındırır. Yani dolaylı olarak eşcinsel olmanın istenmeyecek, kötü bir şey olduğunu söyler.
2. Şaka ve espri konusu yapmak: Homofobinin en yaygın ortaya çıkış biçimlerinden biri eşcinselliği şaka ve alay konusu yapmaktır. Eşcinselliği ve eşcinselleri açıkça küçümsemeyen ama gülünecek, komik bir hal imiş gibi ele alan fıkra, şaka ve espriler oldukça sık olarak karşımıza çıkmaktadır.
3. Küçümseyici, yargılayıcı, alaycı konuşmalar ve tutumlar: Çok doğrudan olmayan ilk iki biçiminden sonraki düzeyde eşcinselliğe yönelik olumsuz düşünce ve duygular daha açık belirtilir. Sözgelimi eşcinsellere dair yaygın yanlış inanışları tekrarlamaktan söz edebiliriz. Bu homofobik tutumda en sık tekrarlanan öğeler, eşcinsellerin güvenilmez oldukları, sözlerinden kolay döndükleri, uzun süreli ilişki kurma, sevme ve sevgiyi sürdürme kapasitelerinin olmadığı, sevgililerini hep aldattıkları gibi şeylerdir. Eşcinsellerde de heteroseksüellerde de görülebilen bu gibi özellikler sanki sadece eşcinsellerde ve hepsinde oluyormuş gibi konuşulur. Eşcinsellere dair bu tür olumsuz fikirler, eşcinsel anlamına gelen sözcüklerin, istenmeyen kişilik özelliklerinin betimlenmesinde kullanılmasına yol açmaktadır. Sözgelimi aslında sadece eşcinsel demek olan “ibne”, sözünde durmayan kişilere hakaret etmek için kullanılmaktadır. Bir eşcinsel gibi sözünde durmayan kişi denmek istenmektedir. Türkçede eşcinselleri niteleyen tüm sözcükler hakaret anlamında kullanılabilmektedir.
4. Eşcinsel paniği: Bundan sonraki düzey eşcinsel paniğidir. Yukarıda ele aldığımız gibi bu kişiler kendilerinde bulunan kimi eşcinsel özellikler herhangi bir nedenle tetiklendiğinde paniğe kapılmaktadırlar. Bu vakaları inceleyen meslektaşlarımızın da belirttiği gibi ego gücünün düşüklüğü ile ilintili olabilecek bir başa çıkamama durumudur. Bu kişilerdeki kimi eşcinsel özellikler ya da kendi cinsine yönelik arzu, olasılıkla eşcinsel olmalarını sağlayacak kadar fazla değildir. Herkeste olabilecek biseksüel eğilimlerin belki bir nebze daha fazla olması söz konusudur. Burada esas sorun egonun kendisini rahatsız eden arzu ve düşünceleri bastıramaması ya da başka savunma mekanizmaları ile yönetememesidir.
5. Eşcinsellere yönelik öfke, nefret söylem ve tutumları: Bir sonraki düzey, eşcinsellere yönelik öfke, nefret söylemleri ve hakaretlerdir. Bunları çeşitli yerlerde engellemeler, tacizler, yıldırma çabaları, mobbing uygulamaları izler.
6: Fiziksel saldırı, yaralama ve cinayetler: En şiddetli homofobik davranış ise nefretin fiziksel saldırılar, yaralama ve cinayetlere dönüşmesidir.
SIKLIK
Türkiye’de
2015 yılında çok sayıda ülkede Hollanda Sosyal ve Kültürel Planlama Bürosu tarafından yapılan bir araştırmada «eşcinsel komşu ister misiniz?» sorusuna Türkiye’de % 85 oranında HAYIR yanıtı verilmiştir.
2012 yapıldığında Bahçeşehir Üniversitesinin yaptığı değerler araştırmasında aynı soru sorulmuş ve % 87 hayır yanıtı alınmıştı.
Bir araştırmada, Türkiye’de “Eşcinsellik, toplum tarafından kabul edilmesi gereken bir hayat biçimi midir?” sorusuna insanların sadece % 14’ü Evet demişlerdir.
Dışarıda durum nasıl?
«Eşcinsel komşu ister misiniz?» sorusuna verilen hayır yanıtının en yüksek olduğu yerlerin birbirleriyle düşmanca ilişkileri olan Azerbaycan ve Ermenistan olması ilginçtir. Oranları da aynıdır: % 94. Birbiriyle çatışan ve birbirine üstünlük ve “erkeklik” iddiasında bulunan bu iki ülke halkının homofobi düzeyi, homofobi ile erkeklik algısı arasında bir ilişki olabileceğini düşündürmektedir.
Avrupa Birliği ülkelerinde 39 bin kişi üzerinde yürütülen bir araştırmada araştırmaya katılan eşcinsel ve trans bireylerin % 26’sı son beş yıl içinde en az bir kere eşcinsellikleri dolayısıyla saldırıya uğradıklarını veya tehdit edildiklerini bildirmişlerdir
ABD de 1984 yılında yapılan bir araştırmada, erkek eşcinsellerin % 90’ı, kadın eşcinsellerin % 75’i cinsel yönelimleri dolayısıyla sözel tacize maruz kalmış olduklarını bildirmişlerdir. % 50’si ise fiziksel bir tacize maruz kaldığını söylemiştir.
HOMOFOBİ BİR HASTALIK MIDIR?
Kelime diğer fobilere göndermede bulunurken, bunun bir hastalıkmış gibi algılanmasına neden oluyor ve «Homoseksüellik hastalık değil ama homofobi hastalık. Üstelik tedavisi de var!» diye bir slogan da var.
Homofobi bir hastalık olmadığı halde bu yaklaşım, homofobinin bazı bireylerin psikopatolojilerinin sonucu olarak ortaya çıktığı yanılgısına ve sorunun ardındaki toplumsal meselelerin göz ardı edilmesine neden oluyor.
Evet, klinik olarak fobi denebilecek bazı “vakalar” vardır ve onlarda sorun büyük oranda kendi dinamikleridir ama çoğunluk için esas olarak toplumsal etkenler söz konusudur; doğrudan içinde yaşadıkları toplumun ve kültürünün bir sonucu olarak oluşur.
Heteroseksüellerin çoğu homofobiktir. Üstelik sadece heteroseksüeller homofobik değildir, eşcinseller de transseksüeller de sıklıkla homofobik olabilmektedir.
Geçenlerde evlenen ünlü bir trans erkek, “Artık LGBT ile anılmak istemiyorum, ben o günleri geride bıraktım.” demişti.
40’lı yaşlarında erkek bir hastam 20’li yaşlarından beri eşcinsel bir yaşam sürse de bunun geçici bir durum olduğuna inanmak istiyor, zaten erkeklerle uzun süreli ilişki sürdürmediğine, ileride bir gün bir kadına ilgi duyacağına ve işte o zaman gerçek ve uzun süreli bir ilişki kurup onunla evleneceğine dair açıklamalar yapıyordu. Çünkü O’na göre kendisi diğer eşcinsellere benzemiyordu. Eşcinsellerin güvenilmez, yalancı, gayri samimi tipler olmasına karşın kendisinin dürüst ve samimi bir olduğuna inanmak istiyor bu şekilde ardı arkası gelmeyen argümanlar üretmeye çalışıyordu.
Homofobi bu kadar yaygın görüldüğüne göre, bazı kimselerin özgün psikolojik sorunlarına değil, daha yaygın psiko-sosyal ve kültürel etkenlere bağlı bir durum olsa gerektir.
Çoğunluğu oluşturan insanlar nasıl azınlıklardan, kendilerinden olmayanlardan hoşlanmıyorlarsa; eşcinsellerden de hoşlanmazlar. Mesela erkek çocukları arasında kızlardan ve kadınsı özellikler gösteren oğlanlardan hoşlanmamak kültürden görece bağımsız bir tutum dahi olabilir.
NEDENLERİ ve ÇEŞİTLERİ
Bize bizimkinden çok başka bir varoluş biçimi olabileceğini, başka türlü de yaşanabileceğini ve mutlu olunabileceğini gösteren her şey bizi rahatsız edebilir.
Bizi şüpheye düşüren, kendi varoluşumuzu sorgulatan her durum rahatsızlık duygusu uyandırabilir. Kendi kimliklerimizi oluştururken ve ne olduğumuzu, nasıl biri olduğumuzu her gün yeniden kurarken kafamız net olsun isteriz.
Daha olgun bireyler bu rahatsızlık duygusundan hareketle kendilerini ve inançlarını sorgulayarak daha üst bir bilince, daha geniş bir kavrayışa ulaşabilirler. Geniş kitleler ise farklı olanı aşağılayıp araya mesafe koyarak kendi varoluşlarını aceleyle onaylamayı seçerler. Bununla da yetinmez farklı olanlara çeşitli yaftalar yapıştırırlar. Sonra da bu niteliklerin kendilerine bulaşmasından korkar ve onları dışlarlar.
Türkçede çeşitli milletleri veya dini grupları niteleyen, Ermeni dölü, Dürzü, Kızılbaş gibi sözcükler ağır hakaret olarak kullanılabilmektedir.
“Acaba kendilerine karşı yanlış mı yaptık?” diye şüphe duyabileceğimiz Ermenilerden, Kürtlerden, Alevilerden, Çingenelerden hoşlanmamak ruhsal açıdan daha ekonomiktir. “Ermenilerin başına bir şey geldiyse, isyan etmelerinden gelmiştir, yoksa dedelerimiz bir kötülük yapmazdı.” diye düşünmek bizi rahatlatır. “Biz kötü olamayız, bir kötülük olduysa da boşuna olmamıştır” diye düşünmek isteriz.
Başka dine inananların inandıkları şeylere inanır, inanmadıkları şeylere inanmazsak, kendi dinimize inanamayız. Kendi inancımızı sürdürmek için diğerlerinin yanlış veya tam doğru olmadığını, bizimkisinin mükemmel olduğunu düşünmek zorundayızdır. Dinler, milletlerden ve devletlerden daha kıskançtır çifte vatandaşlık olur ama çifte dindaşlık olmaz. Her din doğası gereği diğerlerinden daha doğru ve üstün olduğu iddiasını barındırır.
NEDENLERİNE GÖRE HOMOFOBİ ÇEŞİTLERİ
Homofobiyi nedenlerine göre üçe ayırabiliriz.
1.Dini veya ideolojik nedenlerle eşcinsellikten rahatsız olanlar,
2. Erkekliği yücelten ve cinselliği bir iktidar alanı olarak gören kültürel etkenler dolayısıyla eşcinsellikten rahatsız olanlar,
3. Psikolojik nedenlerle eşcinsellikten rahatsız olanlar. Psikolojik nedenleri de kendi içinde üçe ayırabiliriz:
a) Reaksiyon formasyon
b) Projeksiyon
c) Saldırganlık ve sadistik saiklerle homofobik olanlar
Dini ve İdeolojik Nedenler
Birçok din eşcinselliği yasaklar. Yanlış, doğaya aykırı ve günah olduğunu söyler. Tanrının emrine ve düzenine başkaldırmak olduğunu, dolayısıyla cezalandırılması gerektiğini vaaz eder.
İran’da eşcinsellik idamla cezalandırılır. İslam Konferansı Örgütü’ne dahil 57 ülkenin sadece 6’sında eşcinsellik suç değil, 23’ünde idamla cezalandırılabiliyor geri kalan ülkelerde ise çeşitli kırbaç cezaları veya hapis cezaları var. Bugün halen 70 ülkede eşcinsellik suç kabul edilmektedir.
Kültürel Nedenler
Kültürel nedenlere bağlı homofobinin temelinde erkekliğin yüceltilmesi yatar. Erkekliğin yüceltilmesi, yeterince erkekçe olmayan ya da erkekliğe yakışmadığı düşünülen şeyleri de aşağılamayı gerektirir. Olduğunuz şeyin dışında kalan şeyleri kötülerseniz, aynı zamanda kendinizi yüceltmiş olursunuz. Başka dinlerin yanlış ve kötü olduğunu söylemek ile kendi dininin iyi olduğunu söylemek aynı işlevi görür. Bunun gibi kadınların ya da kadınlara benzeyen, kadınsı tavırları olanların aşağılanması da yüce erkekliğin korunması ve yüceltilmesi işine yarar.
İnsanların oldukları şeyi doğrudan ya da diğer şeyleri aşağılayarak yüceltme çabaları, kendi güvensizliklerini ve aşağılık duygularını tamir etme isteğinden kaynaklanır. Başka açılardan kendilik saygısını yükseltme olanağı olmayan geniş yığınlar için, cinsiyet, din, milliyet gibi unsurlar ilk elden en sık kullanılan özelliklerdir. Başka gurur duyacak fazla şeyi olmayan insan hiç değilse erkekliği ile övünecekse, erkekliğin gerçekten çok yüce bir şey olduğuna inanması gerekir. Buna inanması için de el birliği ile erkekliğin yüceltilmesi gerekir. Ayrıca erkekliğin yüceltilmesi ve erkekliğe bağlanan cesaret, korkusuzluk, savaşçılık vb gibi kişilik özelliklerinin yüceltilmesi, tarih boyunca toplulukların kendilerini korumalarında da işe yaramış olmalıdır. Cesaretliliğin, gözü pekliliğin, savaşçılığın, başkalarını korumak için ölüme gidebilmenin ve başkalarından güçlü olmanın yüceltilmesi ile erkekler böyle olmaya çalışacak, hep birlikte erkeklik yüceltilerek “güçlü” erkeklerden oluşan bir topluluk sağlanarak, başka topluluklar üzerinde dominans kurulacaktır. Kahraman erkek mitleri, toplumun kendisini korumak için ihtiyaç duyduğu ve erkeklere onlardan beklentilerini yüklemesine yardım eden şeylerdir. Ancak erkekler de kadınlar da bunlara inanıp, bunları gerçek zannettiğinde erkekliğin yüceltilmesine, başka her şeyin aşağılanmasına yol açıyor.
Bunun çok güzel bir örneğini geçen sene Trabzonspor’un değerli başkanı vermiş ve haklarının hakem tarafından yendiğini düşündüğü bir maçın ardından boyun eğmeyeceklerini ve mücadele edeceklerini belirtmek üzere şu veciz sözü söylemişti:
“Öleceksek de adam gibi öleceğiz, kadın gibi yaşamayacağız. Bizi kadın gibi yaşatmaya da kimsenin gücü yetmez.”
Bir eşcinsel babası ile görüşme
Babasına eşcinsel olduğunu açıklayan genç bir erkek evde ortaya çıkan krizin çözümü amacıyla bana başvurmuştu, daha sonra babasıyla yaptığımız görüşmede aramızda şöyle bir diyalog geçti.
-Benim oğlum bir erkek ve erkek adam bu işi kadınla yapar. Eşcinsellik doğaya aykırı ve doğada olmadığı için bir sapkınlık. Bilimsel olarak yanlış ve doğaya aykırı olduğu için uygun bulmuyorum. Yoksa benim bir meselem yok eşcinsellikle.
-Doğada eşcinsellik oldukça yaygın, birçok memeli yaygın olarak biseksüel veya eşcinsel davranışlar göstermektedir. Yani doğada olan bir şeydir.
- Doğada da varsa o zaman sevgi boyutunda kalsın, o şeyi yapmasın. (İngiltere kilisesi de aynı şeyi söyledi: tamam evlenebilirler ama bir şartla: hayat boyu seks yapmayacaklar.)
-Peki siz hayat boyu cinsel perhizle mutlu olur muydunuz?
- Haklısınız olmazdım. Ama ben bunu bir kadınla yapıyorum. Bir kadınla yapmayacaksa, mastürbasyon yapsın. Mastürbasyonla idare etmesini söyleseniz olmaz mı?
- Peki siz kendiniz için bunu ister miydiniz? Birini sevdiğiniz halde babanız üzülmesin diye onunla cinsel yakınlık kurmayıp, sadece mastürbasyon yaparak idare etmeye çalışsaydınız mutlu olur muydunuz?
- Tamam. Sevdiği ile cinsel yakınlık kurma ihtiyacı olacaksa, sadece ileri gitmeden bir birlerini sevsinler ama ileri gitmesinler. Alta yatmayacak ve içine girilmesine izin vermeyecekse sorun değil
Bilime saygılı, doğaya düşkün bu öğretmen Bey ve onun gibi düşünen pek çok kişi için erkeklik en yüce değerlerden biridir. Erkek adamın erkek oğlu olur ve o erkekler kadınları elde ederler ve onlara egemen olur, cinsellik de dahil her yoldan her ilişkide onlar üzerinde iktidar sağlarlar.
Bu babayı çıldırtan ve oğluna eşcinselliği bırakmasını söyleten şey, oğlunun bir başka adamın «altına yatması», dolaysıyla erkek üstünlüğüne aykırı bir şey yapacak olması olasılığı idi.
Erkekler neden «erkeklik» saplantısı içindeler?
Cinsel ilişkiyi üstünlüğünü ifade etme biçimlerinden biri olarak algılama, erkeklerle kadınlar arasında bir hiyerarşi olduğunu farz etme erkeklerin aşağılık duygusuna karşı geliştirdikleri önemli savunmalardan biridir.
Eşcinsel, hele kadınsı bir eşcinsel erkek imgesi, erkek üstünlüğü fikrini tehdit ettiği için homofobi erkeklerde kadınlarda daha fazla görülmekte ve erkek eşcinselliğine yönelik psikolojik veya fiziksel saldırı daha fazla olmaktadır.
Kadın eşcinselliği daha az dikkati çektiği için daha az uğraşılıyor diye de düşünülebilir ancak en büyük etken, erkek eşcinselliğinin erkekliği daha fazla tehdit etmesidir. Kadın eşcinselliğine ilişkin yaygın açıklamalardan biri, bu kadınların yeterince iyi erkeklerle beraber olmamış olmalarıdır. Erkekler kadınların kendilerini değil de birbirlerini sevip arzu duymalarını kendi üstünlük inançları dolayısıyla anlayamazlar. Kendi üstünlük inançlarından vazgeçmemek için “kötü erkeklere denk gelmiş, hayal kırıklıkları dolayısıyla kadınlara yönelmişlerdir” biçiminde açıklamaya çalışırlar. İyi bir erkekle sevişseler “düzeleceklerine” inanırlar.
Psikolojik nedenlerle homofobik olanlar
a)Reaksiyon formasyon
Reaksiyon formasyon istenmeyen arzuların tam tersine dönüştürüldüğü nevrotik bir savunma mekanizmasıdır. Mesela kendi cinsine cinsel arzu duyan biri bunu bastırmaya çalışır ve bastırma yeterli olmazsa, ego bir baş etme yöntemi olarak reaksiyon formasyonu kullanabilir. Bu durumda kendi cinsine yönelik arzular tam tersine hoşnutsuzluğa, tiksinmeye çevrilir. Eşcinsellere ve eşcinselliği çağrıştıran şeylerden nefret edilir. Eşcinselliğe karşı mücadele etmek eşcinselliği ortadan kaldırmak veya suç olarak tanımlamak gibi çabalara girilir. Kişi kendi içinde tam olarak kontrol edemediği eşcinselliği dışarında baskı ve kontrol altında tutmaya, elinden gelirse yok etmeye çalışır.
Daha çok obsesif karakterlerin kullandığı bir savunma mekanizması olmakla beraber elbette onların tekelinde değildir. Reaksiyon formasyon kullandığı için eşcinsellikten rahatsız olan kişiler daha çok tiksinme, iğrenme gibi duygular hissederler ve dini ya da ideolojik nedenle eşcinsellikten rahatsız olan birine göre olumsuz duyguları daha güçlüdür. Ancak yapılaşmış ve katı bir süperegoları olduğu için şiddet davranışları veya cinayet pek görülmez.
Reaksiyon formasyon kullanan bir erkek bilinçdışında diğer eşcinsellere adeta şöyle demektedir: “Ben kendimi tutuyorsam sen de tutacaksın. Ben âşık olmadığım çok da beğenmediğim bir kadının kahrını yıllardır çekiyorsam sen de çekeceksin. Ben kendimi eğlenceye, sefahate vurmuyorsam, bir sürü heyecanlı ve uçuk şeyler yaşamak istememe rağmen sıradan ve mazbut bir yaşam sürdürüyorsam sen de yapmayacaksın. Çünkü sen arzularına göre hareket edip, keyfine baktığında beni de böyle davranmaya kışkırtıyorsun ve ben kendimi o zaman kontrol etmekte zorlanıyorum.”
b)Projeksiyon ve ilkel savunmalar
Projeksiyon, kişinin kendisinde olan ve benimsemediği kötü özellikleri başkasına yansıtması demektir. Homofobi ile ilgili projeksiyon şu şekilde olur. Kişi kendi cinsine duyduğu ilgiyi bastırır ve başkasına yansıtır. Kendisinin kendi cinsine ilgi duymadığına ama kendi cinsinden kişilerin kendisine ilgi duyduğuna inanır. Bu kişiler eşcinsellerden, onların kendilerini baştan çıkarmaya çalışacaklarını varsayarak rahatsız olurlar. Kendi ilgilerini onlara yansıttıklarından, onlar tarafından ayartılmaktan korkar olurlar. Eşcinsellerle bir arada olmaktan, arkadaşlık etmekten kaçınırlar.
Projeksiyonun bir biçimi: Bir günah keçisi olarak eşcinselleri kullanmak
Projeksiyon sadece eşcinsel arzular için kullanılmaz. Bazı kişiler de çeşitli kötü özellikleri azınlıklara ve bu arada bir açıdan azınlık olan eşcinsellere yansıtırlar. Kendilerinde olan sadakatsizlik, sözünde durmama, ihanet, kaypaklık gibi özellikleri eşcinsellere yansıtarak, kendi kötü yanlarını inkâr ederler ve böylelikle de daha iyi daha kusursuz biri olarak kendilerini algılayabilirler. Tabii bu arada onların kendilerini daha iyi hissedebilmelerinin bedelini bir günah keçisi olarak eşcinsellere ödetmiş olurlar.
c) Homofobinin ağır kişilik bozukluklarında görünümleri; saldırganlık ve sadizm
Nevroz altı vakalarda, özellikle alt düzey borderline kişilik örgütlenmesi gösteren bireylerde, represyon bariyeri iyi çalışmadığı, entegre bir süper egoları ve denetimi sağlayacak güçlü bir egoları olmadığı için hem eşcinsel arzular daha kolay bilinçdışına sızar hem de eşcinsellere yönelik kontrol dışı cinsel ve agresif impulslar çeşitli dışavurumlara neden olurlar.
Ancak inkar ve projeksiyon kullanarak eşcinsel arzularını başkalarına yansıtırlar ve bazen bu nesnelere karşı projeksiyonla da abartılmış bir öfke duyarak şiddete başvururlar. Gazetelere yansıyan eşcinsellere yönelik nefret cinayetlerinin büyük bir kısmı bu şekilde olur. Kişi kendi eşcinsel arzularına kapılıp dürtüsel bir şekilde cinsel ilişki kurar ancak sonra eşcinselliğini inkar edip bunu karşısındakine yansıtır ve ondan nefret ettiği için de şiddet kullanır.
Bu vakaların kullandığı şiddet bir yandan kendilerinde arzu uyandırdığı için hissettikleri öfkeden kaynaklanırken, öte yandan denetleyemedikleri arzularını nesneyi ortadan kaldırarak kontrol etme çabasından kaynaklanır.
Elbette her sınır durum vakasındaki homofobi şiddet içermez ve şiddetle sonlanmaz ancak nevrotik vakalara kıyasla şiddet daha sık ortaya çıkar.
Homofobik nefret suçları ve cinayetleri
En sık eşcinsel dürtü ve eylemlerini denetleyemeyen ancak eşcinselliği reddetmeye çalışan ağır kişilik bozukluğu vakaları tarafından işlenir. Nitekim, geçenlerde bir erkek çocuğa cinsel tacizde bulunurken suçüstü yakalanan bir kişi, her yıl eşcinsel onur yürüyüşüne saldıran bir grubun mensubuydu. Yani bu kişilerin bir yandan başa çıkamadıkları, bilince sızan, impulsif eşcinsel arzuları ve eylemleri vardır ve bir yandan da eşcinsellerden nefret ederek eşcinsel arzularını kontrol altında tutmaya çalışırlar.
Bilindiği gibi, klinisyenler arasında yaygın olan homofobik kişilerin aslında eşcinsel yönelimleri olabileceğine dair düşünceyi araştıran iki araştırma yapılmıştı. Her iki araştırmada da homofobisi olan kişilerin eşcinsel pornosundan, homofobik olmayanlara göre daha fazla uyarıldıkları gösterilmişti. Yukarıda da belirttiğim gibi tüm homofobik bireylerin kendi eşcinsel arzularını reaksiyon formasyonla veya projeksiyonla homofobiye çevirmiş kişiler olduğunu düşünmüyorum. Ancak homofobik kişiler arasında kabullenemediği eşcinsel arzularını çeşitli savunma mekanizmaları ile homofobiye çeviren kişilerin de bulunma ihtimali az değildir.
NE YAPMALI?
Her türden ayrımcılık ve aşağılamayla mücadele etmek ruh sağlığı çalışanlarının görevlerindendir. Her türlü cinsiyetçi ve homofobik söylem ve tutuma karşı uyanık olmak, bunları dilimizden ve davranışlarımızdan uzaklaştırmaya çalışmak hepimizin bir insan, hekim ve ruh sağlığı çalışanı olarak görevidir. Bu kültürde yetişip de cinsiyetçi ya da homofobik söylem veya tutumu olmayan kişi olmaz. Hep birlikte bizden farklı olanlara karşı yapageldiğimiz küçümsemeleri, aşağılamaları, ayrımcılıkları saptamaya ve kurtulmaya çalışmamız mesleki ve insani bir zorunluluktur. Özellikle mesleki pratiğimizde bize başvuran ve bizden yardım isteyen insanlara karşı söylem ve tutumlarımızdaki özensizlik, yardım ve anlayış umdukları bir yerden geldiği için daha çok hayal kırıklığına yol açmaktadır.
Kendimizden başlamak üzere dilimizi, söylemlerimizi, davranışlarımızı hatta esprilerimizi sorgulamak ve düzeltmek için çaba sarf etmek, bunun için çalıştaylar düzenlemek, kongrelerde, eğitim toplantılarında cinsiyetçiliği ve homofobik söylem ve tutumları gündeme getirmek bu konudaki haksızlıkları, adaletsizlikleri ve yaraları azaltmak için önemli bir adım olacaktır.
KAYNAKLAR
Glick, B.S. Homosexual panic: clinical and theoretical considerations. J Nerv Ment Dis 1959; 129: 20–28.
Chuang HT, Addigton D. Homosexual Panic: A Review of its Concept. The Canadian Journal of Psychiatry, 1988, vol 33, 7; 613-617
Prof Dr Doğan Şahin Makalesidir