Takdir edersiniz ki Japonya geçmişten günümüze birçok kültürel yeniliğe öncülük etmişlerdir.
Tarihin tozlu raflarında da yerini koruyan Japonlar, cinsellik hakkındaki bazı kuralları ve düşünceleri de değerlendirmeyi unutmamışlar.
Keşiş olarak atfedilen insanlar gözü dönmüş şeytanlar olarak nitelendirilirdi.
Cinsellik söz konusu olduğunda Japonya'daki Budist keşişler ile Hristiyan keşişler arasında çok büyük farklar vardır. Örneğin Budizm namus yemini ön plana çıkarsa da Zen keşiş Ikkyu 'bekar kalın yoksa hepinizi lanetlerim' tarzında cümleler kurmuştur.
Tarihsel rivayetlere göre samuraylar, 12 yaşında itibaren erkeklerle birlikte oluyordu!
Pedofili olarak adlandırdığımız bu tür sapkınlıklar gelecekteki samuraylarla bağlar yaratmayı amaçlıyordu. Bu tür cinsel ilişkiler, çocuklar yetişkin bir samuray olana dek devam ediyordu. Hristiyanların da o zamanın keşişlerini gerçek anlamda iğrenç olarak değerlendirdiler.
Genç çiftçiler 'yakınlaşmak' için bir araya geliyorlardı.
Ergenlik çağındaki zenginler, birçok sıkıcı sosyal kurala, ritüele ve geleneğe uymak zorunda kaldılar. Aşkları ve samimi yaşamları tamamen aileleri tarafından kontrol edildi ve diğer seçkinlerin onayına tabi tutuldu. Bunların yanı sıra ergenlik çağındaki çiftçiler, diğer çocuklar da çiftçi olduğu sürece bir şeyler paylaşmakta özgürdü. Bu gençlerin wakamo yado'da veya 'gençlerin kulübelerinde' buluşması yaygındı. Bu aldatmacalar, bir kız hamile kalana kadar devam edecek ve sonrasında da iki genç çiftçi evlenecekti.
Rivayetlere göre eş cinsellik oldukça yaygındı.
Feodal Japonya'nın eş cinsellik veya biseksüellik hakkında pek bir tabusu yoktu. Aslında, erkekler arasındaki ilişki bazen idealize edilip kutlandı. Bunların yanı sıra kadınlarla ilişkiye girmek erkekler için manevi olarak yorucu olarak kabul edildi. Budist tapınaklarında, eşcinsel ilişkiler yaygındı ve genellikle deneyimli keşişler ve akıl hocalığı yaptıkları yardımcılar arasında süregelmekteydi. Eş cinsellik orduda da açıkça yaşanmaktaydı ve erkek seks işçileri hem erkek hem de kadın müşterilerle birlikte oluyordu.
Cinsellik, Japonya'nın ilk yaratılış efsanelerinde yer alan önemli bir olguydu.
Japonya'nın yerli dini olan Şinto, binlerce yıldır çeşitli biçimlerde kendini göstermiştir. Şinto yaratılış hikayesine göre, cinsellik bir ulusun ve halkının aydınlanmasından önce gelir. Efsanelere göre cinsellik koşulsuz mutluluğun tek kaynağıdır. Hristiyanlıkta sevişmek utanç ya da günah bir şey olarak görülse de Şintoizm bunu doğal olarak gördü.
Cinsel zevk ruhsal aydınlanma demekti.
Tachikawa-ryu, Japonya'nın cinsiyet tarikatı olarak bilinen Shingon Budizmi'nin bir koluydu. Tarikatın inançlarına göre, cinsellik manevi aydınlanmaya açılan bir kapıydı çünkü cinsel ilişki benliğin kaybına izin veriyordu. Tachikawa-ryu Budistleri için cinsel birliktelik, ruhsal ve dini yaşamın önemli bir parçasıydı. Onlar için cinsellik sadece bir düşünce ya da sembolden çok daha fazlasıydı.
Seks işçilerini belirli kriterlere göre sınıflandırdılar.
Feodal Japonya, hiyerarşilere ve toplumsal sıralamaya önem verirdi. Bazı genelevler diğerlerinden daha güzel olduğu için üst düzey işletmelerde bile basit gece işçileri ve zarif nezaketçiler arasında bir ayrım yapılırdı. Sıradan olanlar yūjo olarak adlandırılırken, yüksek statülü olanlar 'oira no tokoro no nee-san' ('yerimizin ablaları') olarak adlandırılırdı. Oiranlar iyi eğitimli şovmenlerdi ve yüksek bir sosyal statüye sahiplerdi. Potansiyel müşteriler hizmet almadan önce onları iki kez ziyaret etmek zorunda kaldılar ve orta sınıftan bir adam olmadan oiran ile iletişim kurmaları imkansızdı.
Seks işçileri kötü yaşam koşullarına sahiplerdi ve yorucu eğitimlerden geçerlerdi.
Madamlara ve yakuzalara borçları yüzünden seks işçiliği yapan kadınlar, Japon toplumunda o kadar büyük bir etki bıraktı ki dönem filmlerindeki ana temalarda bu kadınların yaşamları sıkça konu edindi.
Erkekler çok eşlilik hakkına sahipken kadınlar tek eşli olmak zorundaydı.
Resmi olarak, erkeklerin birden fazla karısı cariyesi ve aşk ilişkisi olabiliyordu. Öte yandan kadınların aynı anda yalnızca bir resmi kocası olabilirdi. Bununla birlikte, bu seçkin kadınların kendi işlerini gizlice yürütmeleri pek yaygın değildi. Bu yaşam biçimi gerçek anlamda benimsendi.
Evlilik müessesesi kalıcı değildi.
Heian döneminde (MS 794 – 1185), Japonya'da evlilik üst sınıf çiftler için kalıcı değildi. O zamanlar, Japon toplumu katı bir sınıf sistemine sahipti ve benzer ailevi geçmişlere sahip çiftler evlenmekteydi. Örneğin zengin Japonlar evlenir, birlikte bir veya iki çocuk sahibi olur ve daha uygun (daha zengin) bir eş bulunursa başka bir evliliğe geçerlerdi. Alt sınıfların üyeleri birden fazla düğünü karşılayamıyorlardı bu yüzden birçoğu ömür boyu evli kaldı.