Ebû Ca'fer İmâm Muhammed Bâkır

Arthur

Huysuz ve tatlı adam..
Gümüş Üye
Katılım
24 Eyl 2020
Mesajlar
2,261
Tepki puanı
540
Puanları
113
Yaş
29
Konum
İstanbul
Cinsiyet
Erkek
Ebû Ca'fer İmâm Muhammed Bâkır (r.a)

Peygamber efendimizin Eshâb-ı kirâmını görenlerin zamanında yetişen en büyük velîlerden. On iki İmâmın beşincisidir.

Hazret-i Hüseyin\'in torunu ve İmâm-ı Zeynelâbidîn hazretlerinin oğlu İmâm-ıCâfer-i Sâdık hazretlerinin babasıdır. Künyesi Ebû Câfer\'dir.

Bütün ilimlere vâkıf olduğu için kendisine ilimde ve fazîlette üstün mânâsına Bâkır denildi. 676 (H.57) senesindeMedîne-i münevverede doğdu.

731 (H.113) senesinde aynı yerde vefât etti.Cennetü\'l-Bakî Kabristanında babasının yanına defnedildi.

Eshâb-ı kirâmdan hazret-i Câbir ve hazret-i Enes bin Mâlik ile görüşüp onlardan ve Tâbiînden olan büyük zâtlardan ilim öğrenip hadîs-i şerîf rivâyet eden Muhammed Bâkır hazretleri Medîne'nin büyük fıkıh âlimlerinden oldu.

Zamânında bütün dünyâdaki evliyânın feyz kaynağı oldu.

Evliyâlık yolunda olanlara feyzler onun vâsıtasıyla geldi.

Ebû İshâk es-Sebîî, Atâ bin Ebî Rebâh, Amr bin Dînâr, İbn-i Şihâb ez-Zührî, Rebî bin Heysem, Haccâc bin Evtâd, Mekhûl eş-Şâmî, İmâm-ı Evzâî, İmâm-ıA'meş, Kâsım bin el-Fadl, İbn-i Cüreyc ve başka âlimler de kendisinden hadîs-i şerîf rivâyet ettiler. Buharî ve Müslim bu hadîs-i şerîflerden bâzılarını kitaplarına aldılar.

Hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Ömer'i çok severdi. Zamânında bâzı kimselerin bunlara düşmanlıkta bulunduklarını ve bunu da Ehl-i beyte olan sevgilerinden yaptıklarını iddiâ ettiklerini duyunca, çok üzüldü: "Ben hazret-i Ebû Bekr'le hazret-i Ömer'e düşmanlık eden kimselerden uzağım. Onlar da benden uzaktır" buyurdu.

İmâm-ı Muhammed Bâkır, İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'ye bakıp; "İslâmiyeti bozanlar çoğaldığı zaman, sen onu canlandıracaksın.

Sen korkanların kurtarıcısı, şaşıranların sığınağı olacaksın!

Sapıkları doğru yola çevireceksin. Allahü teâlâ yardımcın olacak!" buyurdu.

Talebelerinden biri anlatıyor: "Mekke'de idim. Muhammed Bâkır'ı görmeyi çok arzu ettim. Medîne'ye vardığım gece, şiddetli yağmur ve soğuk vardı. Gece yarısı evinin kapısına geldim.

Kapıyı vurayım mı, yoksa sabahı bekleyeyim mi diye düşünürken, içerden mübârek sesini işittim. Hizmetçisine "Kalk! Dışarıda biri var, kapıyı aç. O bu gece yağmura tutuldu, hava da soğuk." buyurdu. Kapı açıldı, içeri girdim."

Çeşitli zamanlardaki sohbetlerinde buyurdu ki:

"Allahü teâlânın korkusundan dolayı yaşaran göz, Cehennem ateşinde yanmaz. Yâni Cehennem'e girmez. Allahü teâlânın rızâsı için bir kimsenin gözünden bir damlacık yaş dökülse, Allahü teâlâ o kimsenin çok günahını affeder."

"Bir kimsenin kalbinde ne kadar kibir varsa, aklında o kadar noksanlık var demektir."

"Kul ne kadar duâ ederse, Allahü teâlâ ondan o kadar belâyı giderir."

"Kendisinde mevcut olan bir kusuru başkasında arayan ve kendi işlemekte olduğu bir ayıbı başkasına yapmamasını emreden kimse ne kadar kusurludur."

"Dünyâ, uykuda gördüğün rüyâya benzer. Uyandığın zaman hiçbir şey kalmamıştır."

"Bir kimsenin seni ne kadar çok sevdiğini anlamak istersen, senin o kimseyi ne kadar sevdiğine dikkat et. Yâni sen onu ne kadar seviyorsan o da seni o kadar seviyor demektir."

"Mîde ve nâmusunun iffetini korumak kadar faziletli ibâdet yoktur."

"Dünyâda insana en iyi yardımcı, din kardeşlerine iyiliktir."

İmâm-ı Muhammed Bâkır oğlu Câfer-i Sâdık'a şöyle nasîhat etti:

"Ey evlâdım! Fasıklarla arkadaşlıktan çok sakın. Böyle insanlar seni bir lokmaya değişebilir. Cimrilerle dost olmaktan da sakın.

Zîrâ çok ihtiyâcın olduğu bir zamanda az bir şey vermekten çekinirler.

Yalancılarla dost olma, sana dost görünüp konuşur, ayrılınca hâli değişir. Ahmaklarla dostluk arkadaşlık kurma, onlar, sana iyilik yapıyorum zannederek kötülük yaparlar.

Akrabâyı ziyâreti terk edenle de dost olma. Çünkü, Kur'ân-ı kerîmin üç yerinde böyle kimseyi lânetlenmiş gördüm."

"İlmi ile insanlara faydalı bir âlim, bin âbidden daha efdaldir.

Böyle bir âlimin vefâtına, şeytan, yetmiş âbidin vefâtına sevindiğinden daha fazla sevinir."

Oğlu İmâm-ı Câfer-i Sâdık rahmetullahi aleyh şöyle anlatıyor:

Babam bana vasiyet edip; "Vefât ettiğim zaman, beni sen yıka.

Çünkü imâmı, imâmdan başkası yıkayamaz.

Kardeşin Abdullah da imâmlık dâvâsında bulunacaktır, ona karışma, çünkü ömrü çok kısa olacaktır. Namaz kılarken üzerimde bulunan gömleği bana kefen yap ve beni babamın yanına defnet.

Kabrime de senden başkası girmesin." buyurdu. Câfer-i Sâdık rahmetullahi aleyh; "Aman efendim bizi korkutmayınız.

Allahü teâlâ gecinden versin, sıhhatiniz de yerindedir." dedi.

Hazret-i İmâm buyurdu ki: "Az önce, babam Zeynelâbidîn'in sesini işittim.

Bana; "Evlâdım Muhammed Bâkır! Vasiyetlerini çabuk yap.

Çünkü senin de bize kavuşmana çok az zaman kaldı." buyurdu.

Bundan bir müddet sonra babam vefât etti. Babam vefât edince ben yıkadım. Nihâyet kardeşim Abdullah da imâmlık dâvâsında bulundu. Fakat babamın bildirdiği gibi ömrü kısa sürdü.

İmâm-ı Muhammed Bâkır hazretleri 731 (H.113) senesinde Medîne-i münevvere’de vefât etti. Cennetü'l-Bakî Kabristanında babasının yanına defnedildi.

Gece geç vakte kadar ibâdet eder, sonra Allahü teâlâya şöyle yalvararak ağlardı:

"Yâ İlâhî! Yâ Rabbî, gece oldu. Gökte yıldızlar var. Herkes uyuyor. Kimsenin sesi çıkmıyor. Yâ Rabbî! Sen dirisin.

Her şeyi biliyor, yapılan her şeyi görüyorsun. Uyuman, uyuklaman olamaz. Seni böyle bilmeyen ihsânına kavuşamaz.

Sen öyle kuvvet ve kudret sâhibisin ki, hiçbir şey, senin, olmasını dilediğin bir şeyin olmasına mâni olamaz.

Senin bâkî ve ebedî oluşunda, gündüzün bitip gecenin başlaması ve gecenin bitip gündüzün başlaması gibi sebeplerle kesiklik, aksaklık olmaz. Rahmetin o kadar çoktur ki, rahmet kapılarını herkese açmışsın.

Sana duâ edenlerin, yalvaranların duâlarını kabûl edersin. İhsân ettiğin nîmetlere hamd edenleri çok sever, onlara daha çok nîmetler verirsin. İnanarak ve güvenerek sana duâ edenler, eli boş dönmezler.

Sana güvenen, kapına gelen kimseyi döndürmeye kimsenin gücü yetmez. Ey Rabbim! Ölümü, kabri ve sana hesab vereceğimi düşündükçe, önümde bunlar olduğunu bildikçe nasıl olur da senden sevinç ve neşe isteyebilirim.

Amel defterimin, sağımdan mı, solumdan mı verileceğini bilemediğim aklıma geldikçe, nasıl olur da senden dünyâlık bir şey isteyebilirim? Can alıcı meleğin geleceğini ve canımı alacağını bildiğim halde dünyâ lezzetlerinden nasıl tat alabilirim?

Yâ Rabbî! Sana yalvarıyor, senden istiyor, rahmetinden ümid ediyor ve istiyorum ki, ölümümü, hesâbımı kolay ve rahat eyle ve sonra azâbı olmayan rahat bir hayat ihsân eyle. Âmin Yârabbel Âlemin."

İstifade Edilen Kaynaklar:

1) El-A'lâm; c.6, s.42

2) Vefeyât-ül-A'yân; c.4, s.174

3) Tezkiret-ül-Huffâz; c.1, s.124

4) Nur-ül-Ebsâr

5) Hilyet-ül-Evliyâ; c.3, s.170

6) Fâideli Bilgiler; (6. Baskı) s.43

7) Tezkiret-ül-Evliyâ; s.433

8) RehberAnsiklopedisi; c.12, s.286, 287

9) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.306

10) Lemezât; c.1, s.113
 
Üst Alt