Antik Yunanlar, heykellerinde gücün ve ihtişamın temsili olarak erkekleri sıkı, gergin kaslara sahip, iri yarı figürler olarak göstererek erkek vücudunu fetişize etmeleriyle ünlüler. Bazen bu figürler kumaş ya da örtüyle kısmen örtülü olarak karşımıza çıkar; ama çoğunlukla, tamamen çıplaktırlar.
Günümüzden bakıldığında bile vücutları gayet idealdir… Küçük bir detay hariç. Antik Yunan’da cinsellik ve sanat konusunda uzman olan Andrew Lear, “Normal bir insanınkine kıyasla, küçük ya da çok küçük penislere sahipler.” diyor. “Ve genellikle sarkık.”
Sayısız çağdaş sanat sevdalısı ve tarihçiler, Zeus’tan ünlü atletlere kadar, tanrıların, imparatorların ve diğer elit tabaka erkeklerin klasik heykellerindeki erkek organlarının bu mütevazı doğasına şaşırıyorlar. Bu küçük organlar ile eşlik ettikleri büyük bedenler ve efsanevi kişilikler çelişiyor gibi duruyor. Fakat, antik Yunanlılar’ın yaptıkları bu estetik seçim için kendi sebepleri vardı.
MÖ 400 civarındaki antik Yunan evrenine dönecek olursak, büyük, erekte olmuş penislerin ne arzu edilir, ne de güç ve metanet sembolü olduklarını görürüz. The Clouds (Bulutlar) isimli oyununda antik Yunan oyun yazarı Aristophanes, erkeklerin ideal niteliklerini şöyle özetliyor: “Parıldayan bir göğüs, aydınlık bir cilt, geniş omuzlar, küçük dil, güçlü kalçalar… ve küçük bir pipi.”
Tarihçi Paul Chrystal da bu antik ideale ilişkin araştırmalar yürütmüş. In Bed With Ancient Greeks (2016) kitabında, “Küçük penis, Yunanlılar’ın ideal erkek güzelliğiyle uyumluydu,” diyor. “En yüksek kültürün bir göstergesi ve medeniyetin en mükemmel örneğiydi.”
Antik Yunan sanatında, önemli erkeklerin çoğunun vücut özellikleri geniş, parlak ve sağlamlık üzerineydi, peki ya neden bunlar penis için de geçerli olmadı? Lear ve diğer tarihçilerin öne sürdükleri gibi, cevabın bir kısmı daha az takdir gören erkeklerin cinsel organlarında yatıyor.
Şehvetli, ahlaksız olarak nitelendirilen satirler, bazen neredeyse göğüsleri kadar büyük, erekte olmuş cinsel organlarla resmedildiler. Mitolojiye göre bu canlılar yarı insan, yarı hayvandı ve iradeden tamamen yoksundular, ki bu da Yunan yüksek sosyetesi tarafından kötülenen bir özellikti.
Chrystal, “Büyük penisler kaba ve kültürel normlardan uzak, zevk düşkünü barbarlara ait bir şey olarak görülüyordu.” diye yazdı. Gerçekten de, dönemin amfora testileri ve duvar süslerine bakılacak olursa, büyük cinsel organlı resmedilen satirleri gamsızca içki içerken ve kendilerini eğlendirirken görmek mümkün.
Chrystal’e göre Yunan komedisinde, “aptallığın ve erkekten daha çok bir canavar olmanın göstergesi olarak” soytarılar da büyük penislere sahiplerdi. Lear, Yunanlılar’ın ebedi düşmanı Mısırlılar’ın da sanatsal betimlemelerde bu akımdan nasibini aldıklarını söylüyor.
Bu şekilde, satirler, soytarılar ve düşmanlar, iradeleri ve zekâları (sadakat ve basiret gibi kısıtlama gerektiren diğer niteliklerle birlikte) ile onurlandırılan erkek tanrıların ve kahramanların tam tersiydiler. Büyük penisler obur iştahları temsil ediyorsa, “küçük, sarkık penisin irade gücünü temsil ettiği sonucuna varılabilir” diye açıklıyor Lear.
Bugün bile, büyük cinsel organa sahip olmak olmak güç ve hatta sağlam liderlikle eşdeğer olsa da, “antik Yunan’da penis asla diğer kültürlerde olduğu gibi ayırt edici bir özellik, erkekliğin ya da cinsel gücün simgesi değildi.” Bir erkeğin gücü, çocuğuna babalık etme, ailenin soyunu ve oikos’un [aile birimi ya da hane halkı] devamlılığını sağlama ve polis’i [şehir devleti] yönetme sorumlulukları için gereken akıldan geliyordu.
Antik Yunan sanatında fallusun (erkeklik organının) ve onun değişen boyutlarının sembolik olduğu su götürmez bir gerçek. Lear’ın belirttiği gibi bu, dönemin sanatçılarının, karakter ya da anlatı için gerek olmasa bile, çıplak erkek bedenini neden bu kadar sık betimlediklerine işaret ediyor olabilir. “Penisi bir karakter indeksi olarak kullandılar,” diyor Lear. “Bir şeyler anlatma amacı taşıyordu.”
O zamanlar, küçük cinsel organ bir erkeğin saygıdeğer olup olmadığının işaretiydi. Ancak, penisin kültürel sembolizmi değişmiş olsa da, bazı şeyler hala aynı. Günümüzde olduğu gibi o dönemde de erkek, insanoğlunun egemenlik yeteneğinin bir takdiri olduğu görülüyordu.